
Dile kolay tam 11 yıl geçmiş, 11 yıl olmuş Barış Abi’yi kaybedeli. Dile kolay değil aslında ama işte lafın gelişi. Yoksa 11 yıl az bir zaman değil. 11 yıl, 11 koskoca yıl. Tarih dediğimiz olguya baktığımızda çok çok kısa ama insan hayatıyla kıyasladığımızda çok büyük bir yer kaplayan zaman dilimi… Hatırlarım o kötü günü. Nedendir bilmem, önemli çoğu şeyin, yaşadığım önemli çoğu olayın ayrıntılarını zaman zaman hatırlayamam ama Barış Manço’nun hastaneye kaldırıldığı haberini daha dün, hatta daha az önceymiş gibi hatırlarım. Orta 2’ye gidiyordum ve 15 tatil dediğimiz Şubat tatiliydi. Gece saat 11 civarıydı ve uyumaya hazırlanıyordum. Anadolu’daki çoğu ev gibi yattığım oda salondu ve geceleri de yatak yapılıyordu. Doğal olarak da odada TV vardı. Uyumak üzere TV’ye sırtımı döndüğümde, birkaç dakika sonra tam uykuya dalmak üzereyken TV’den bir ses, daha doğrusu gece haberlerinin verilişi dikkatimi çekti. “Barış Manço kalp krizi geçirdi, hastaneye kaldırıldı.” diyordu. Dönüp TV’ye baktığımda gördüklerim veya hatırladıklarım hastane ve hastane önü görüntüsü ile Barış Manço’nun sedyede götürülüşü idi. Kanalın adını da vereyim unutmadan, TGRT idi, hani şimdiki Fox TV’nin eski yani satıştan önceki adı. Uykunun ağır basması ile dönüp yattığımı ve “Allah rahmet eylesin!” dediğimi hatırlıyorum. Neden böyle dedim bilmiyorum ama o an öyle demiştim, içimden öyle demek gelmişti. Şu an bile sorulsa “neden böyle dedin” diye, inanın bir cevap veremem. Sabah kalktığımda ise Barış abinin öldüğünü öğrendim. O anki duygumu tahmin edebilirsiniz sanırım; sevilen, hem de halk tarafından çok sevilen bir insanın ölümünün getirdiği üzüntü ve bir gece önceki söylediklerimden dolayı kendimi “şom ağızlı” tabir etmem. Meğer TV’de gördüğüm o görüntü, son görüntüsüymüş Barış abinin. Takdir-i ilahi tabii, ölüm doğal bir olgu ve yaşamın bir parçası.
Basında, ne bileyim TV’de, gazetelerde hatırlanır mı bilmiyorum “bugün Barış Manço’nun ölüm yıldönümü” diye. Sanmam ya da olsa olsa küçük bir haber şeklinde olur zira artık haber değeri taşımıyor, reyting almıyor. E onlar da haklı bir yerde, 11 yıl önce ölmüş “uzun saçlı ve ilginç yüzükleri olan” adamı hatırlayıp ne yapacaklar, işlerine yaramaz ki. Onlar, rahmetli Bahadır Akkuzu’nun dediği gibi, kimin eteği daha kısa derdindeler. Ama basın her ne kadar dikkate almasa da Barış Manço her yıl çeşitli etkinliklerle sevenleri tarafından anılmakta. Tabii anma konusunda merkez rahmetli Barış Manço’nun evi ve Moda oluyor, anma etkinlikleri ise çoğunlukla Barış Manço’nun mezarını ziyaret ve şarkılarını söyleme şeklinde oluyor.
Bu seneye baktığımızda, benzer konferans/söyleşi etkinliklerinin olması ve artması da sevindirici gelişme. 3 Şubat 2010 tarihinde İstanbul Çemberlitaş’taki Kubbelatı Vakfı’nda Türk Edebiyatı Vakfı’nın Çarşamba Sohbetlerinde Türkolog dostumuz Semih Çelik'in konuşmacı olduğu “Çağdaş Bir Terkip, Şuurlu Bir Farklılık: Barış Manço” isimli söyleşi, 6 Şubat 2010 tarihinde de Yazar Murat Yatağanbaba’nın konuşmacı olduğu, Kocaelili B.A.R.K. grubunun katkılarıyla Darıca Belediyesi’nin düzenlediği ve aynı isme sahip (Türk Kültürü’nün Karbon Kâğıdı: Barış Manço) bir konferans düzenlenecek. Ayrıca 5 Şubat 2010’da Yatağanbaba ile B.A.R.K.’ın Kocaeli TV için “Barış Manço ve Cem Karaca Anma Programı çekimleri" mevcuttur. Tabii bunlara ek olarak Barış Manço’nun İstanbul Kanlıca’daki Mihrimah Sultan Mezarlığındaki kabrinin ziyareti, Kadıköy’de Barış Manço’nun hayranlarının düzenlediği ve buluştuğu Barış Manço Vapuru etkinliği gibi çeşitli etkinlikler de düzenlenecektir. (Ayrıntılar için buraya bakabilirsiniz.)

Yazıya son vermeden önce şunu belirtmek istiyorum; rahmetli Bahadır Akkuzu’nun dediği gibi Barış Manço’nun ölümünden dolayı yas tutmayı bırakmalıyız. Onun bize vasiyet ettiği, öğrettiği yoldan ilerlemeliyiz zira o, programlarında, şarkılarında, konuşmalarında bize çok şey öğretmişti., çok şey de vasiyet etmişti. Bize düşen, onun gösterdiği yoldan gitmek, vasiyetini gerçekleştirmek. Çok şeye vesile olan Barış abi, bugün bile bizlere yol göstermekte, nice insanın çeşitli sebeplerle tanışmasına ve bir araya gelip bir şeyler yapmasına sebep oluyor. Mesela onun sayesinde, tanışmaktan onur duyduğum nadir insanlardan olan rahmetli Bahadır Akkuzu ile tanıştım, Denizlili Yazar Murat Yatağanbaba dostum ile ve daha adını sayamayacağım, hatta neredeyse çoğuyla yüz yüze gelmediğimiz dostlarımızla tanıştım. Aynı şeyin bu kişiler, çoğu kişi için de geçerli olduğunu düşünüyorum.
Barış Manço ve kültürümüz adına faaliyette bulunan tüm merhumlar için Allah’tan rahmet, kalanlar için de bizleri aydınlatmaya devam etmesi için uzun ömürler diliyorum.


Hürriyet Video'larını izlemek için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!

Yazıyı ilk okuduğumda gözümde şöyle bir sahne canlandı...
YanıtlaSilBeyaz elbisesi içinde minik bir kız çocuğu elindeki puan pankartını bırakarak Barış Manço'nun yanına geliyor..Barış Manço elini tutuyor ve hemen mikrofonun önündeki basamağa çıkarıyor miniği...
Biraz sohbet ve minikten bir şarkı..
Ve on puan...
O bütün olgunluğuyla çocukları anlayabiliyordu.
Bir kültür elçisi, müzik adına Anadolu'yu modern müzikle birleştiren bir sanatçı, içinde bitmez tükenmez bir insan sevgisi olan bir adam, bir gezgin..
O büyük yüzükleri olan uzun saçlı adam,çocukluğumuzun tatlı "Barış Abi"siydi..
Güzel yazınla yeniden "Barış Abi"mi hatırlayıp yüzüme buruk fakat anlamlı bir gülümsemeyi yerleştirdiğin için teşekkürler...
Barış abi ile çocuklar arasında özel bir bağ vardı. O çocukları, çocuklar da onu çok seviyordu. Dediğin gibi, çocukları, çocukların dilini çok iyi anlayabiliyordu. Mikrofona çıkan her çocuk kuşkusuz 10 puan ve aferin alıyordu, istisnasız...
YanıtlaSilÇocuklar da onu çok seviyordu. Anadolu'da onu sevmeyen çocuk yok gibi bir şeydi, bir de işin ilginci ana-babasını dinlemeyen çocuklar onu dinliyordu, TV başından olsa bile...
Çocuklara iyi örnek oluyor, onları iyi bir şekilde eğitiyordu Barış abi. Bir örnek vereyim (bu abartı değil, gerçektir), Barış abi belli bir yaşın altındaki çocukların arabanın ön tarafına (şoför yanına) oturmaması gerektiğini, ayrıca arabaya binen çocukların mutlaka emniyet kemeri takması gerektiğini anlatıyor, hem de tatlı bir dille. İnanır mısın, o programdan sonra trafikte çocuk ölümleri neredeyse % 0'a yaklaşıyor ve Barış abi polislerden plaket alıyor...
Bu arada okuyup yorum yaptığın için asıl ben teşekkür ederim...
torumlar ve konu güzel ellerinize sağlık
YanıtlaSil