15 Kasım 2009 Pazar

Türk Kültürü’nün Karbon Kağıdı : Barış Manço

Bu yazı, bu blogta 15 Kasım 2009 tarihinde yayınlandı ilk olarak. Ancak yazının uzunluğundan dolayı ilk 3 paragraf yayınlanmış ve İsimsiz Dergi'ye bağlantı vermiştim. Ancak ilgili site kapandığı için, şimdi (21 Şubat 2011), yazının tamamını yayınlıyorum...

***********************************************************************************

TÜRK KÜLTÜRÜNÜN KARBON KÂĞIDI: BARIŞ MANÇO


“Sayısız irili ufaklı kaya parçaları vardır bu topraklarda… Ve Sen, benim oğlum, ve sen Kayaların Oğlu… Bu taşı-toprağı bir arada tutacaksın… Kolay değil Kayaların Oğlu olmak! Kuzeyden esen soğuk rüzgâra, Güneyden esen kavurucu sıcağa karşı koruyacaksın onları…”


Barış Manço… “Güz yağmurlarıyla bir gün göçüp giden” bir adam… Kimilerine göre –daha çok popüler kültürün bakış açısına göre- “uzun saçlı, parmakları yüzüklü” bir adam… Ya da Denizlili yazar Murat Yatağanbaba’nın belirttiği ve konuyla ilgili kitabına koyduğu isimdeki gibi -bu yazının da başlığı olan- “Türk Kültürü’nün Karbon Kâğıdı”dır, bir destandır Barış Manço… “…Barış Manço’nun özelliği Türkiye’yi reddetmemesiydi. Bu toprakların bütün motiflerini kabul edip, sanatını bunun üzerine kurması onu herkese sevdirdi…” (Aksiyon Dergisi, Editör Sayfası, Şubat 1999)

Takvimler 1 Şubat 1999’u gösterdiği tarihte bir kalp krizinden kaybettik Barış Manço’yu. Bu tarih sadece Barış Manço’nun ölüm tarihi değil, adeta Türkiye’de bir devrin kapanışıydı… Hayattayken değerini ne kadar bildik tartışılır ama ölümünün üzerinden geçen bu kadar zaman zarfından sonra görüyoruz ve anlıyoruz ki gerçek bir sanatçıydı, gerçek bir beyefendiydi. Şu anda Türkiye’de “yeni bir Barış Manço”ya ihtiyacımız var. Hem de acil… Yukarıda demiştim, hayattayken ne kadar bildik değerini diye… Ama şunu kesin olarak söyleyebilirim ki öldükten sonra ise hiç bilmedik, bilemedik. Yazar Murat Yatağanbaba, “Türk Milleti’nin Büyük Evladı” Barış Manço ile ilgili bir kitaba imza atmasının nedenini “vefatının ardından ona yapılan kalleşliğe ve vefasızlığa bir protesto ve Barış Manço’dan özür dileme” olarak açıklıyor. (Türk Kültürünün Karbon Kâğıdı Barış Manço Destanı Önsözü, Murat Yatağanbaba, Yatağanbaba Kitap, 1. Baskı, Şubat 2006, Denizli, Sayfa 6)


Barış Manço, TV’de birçok program yaptı. Ama bunlardan en çok bilinenleri “7’den 77’ye” programının içindeki, “Adam Olacak Çocuk” ve “Dönence” bölümleridir. Ben, şahsi olarak, en çok “Dönence” programını severdim. Barış Manço sayesinde dünyanın çeşitli/değişik yerlerini görmek ayrı bir zevk veriyordu açıkçası. Dünyanın değişik yerlerini dolaşan, gösteren Barış Manço, bu özelliğinden dolayı kendisine “Barış Çelebi” diyordu. Ona ise yine bu özelliğine atfen modern Evliya Çelebi unvanı veriliyordu, ki tam yerinde bir unvan…

Barış Manço, Doğu ile Batı arasında bir köprü vazifesi görmekteydi. “Doğu ile batının sentezini yapmıştı. Ona göre ‘doğunun her şeyi kötü, batının her şeyi iyi’ doğru bir kavram değildir. Oğullarına da Doğukan ve Batıkan isimlerini koyması doğu ve batının barış içinde olması dileğinden kaynaklanmaktadır. Barış Manço'ya göre Türkiye’nin de bulunduğu konumun kesin bir sınırlaması yoktur. Türkiye, doğudan bakıldığı zaman batıda, batıdan bakıldığı zaman da doğudadır.” (http://www.barismancomix.com/hayathikayesi.php) Barış Manço, Lahburger Bebek şarkısında bu durumu şöyle ifade etmektedir:  
“Her yeni doğan bebek
Yeni bir dünya demek
Aç gözünü hoş geldin
Lahburger Bebek!”  

Bu şarkıda geçen Lahburger, Lahmacun ile Hamburgerin birleşimidir. “Bu ise şu demektir: Türkiye’de yaşayan insanlar ne tam doğulu, ne tam batılıdır! Her iki kültürden de nasiplidir. Türkiye’de yaşayanlar Lahburger Bebektir, yani biraz doğulu biraz batılı…” (Murat Yatağanbaba, A.g.e., Sayfa 11)

 

Barış Manço, adeta bir atasözü hazinesiydi. Yaptığı şarkılarda, birçok atasözüne, halk deyişine rastlamak mümkün. Barış Manço’nun (200’ün üzerinde şarkısı olmasına rağmen) 69 şarkısı üzerinde yapılan bir araştırmada, 38 atasözü ve 283 deyim tespit edilmiş. Bu araştırmayı yapan, Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Serhan Alkan İspirli, Barış Manço için “Dede Korkut gibi soy soylayıp, boy boylamış. O, eski köyümüzün yeni ozanıydı.” ifadesini kullanıyor. (Murat Yatağanbaba / Barış Manço Üniversitesi makalesi / http://www.tacmahal.org/detay.php?id=1592) Evet, o çağımızın ozanıydı, ama bunu sadece şarkılarında kullandığı atasözlerine ve deyimlerine bakarak söylemek yanlış olur kanaatindeyim. Onun şarkılarında Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın, daha doğrusu Ozanlarımızın, Âşıklarımızın, Halk Edebiyatının izlerini görmek mümkün. “Barış Manço, modern bir Evliya Çelebi, aynı zamanda ozan-baksı geleneğimizi devam ettiren çağdaş bir 'Türk ozanı' idi. ‘Barış der ki...’ diye başlayan dörtlüklerinde bir Karacaoğlan, bir Dadaloğlu oluveriyor; sevgiyi, dünyanın faniliğini, ilahi aşkı anlatırken de bir Yunus, bir Mevlana oluveriyordu.” (Çağdaş Türk Ozanı Barış Manço, Birgül Yangın, Akçağ Yayınları, Ocak 2002) Barış Manço ise bu özelliğine atfen “20. yüzyılda yaşamış, o yüzyıla damgasını vurmaya çalışan bir Türk’üm, 20. yüzyılın Türk Müziğini yapıyorum.” demiştir. (http://www.barismancomix.com/hayathikayesi.php) 

 

“Barış söyler kendi bir ders alır mı

Su üstüne yazı yazsam kalır mı

Bir dünya ki haklı haksız karışmış

Boşa koysam dolmaz dolusu alır mı?” (Sarı Çizmeli Mehmet Ağa)  

 

“Barış der her bir yanı altın, gümüş, taş olsa

Dalkavuklar etrafında elpençe divan dursa

Para-pula, ihtişama aldanıp kanma dostum

İçi boş insanların bu dünyada yeri yok.” (Halil İbrahim Sofrası) 

 

“Kozan Yaylası’ndan geldim, Barış’tır adım

Bugün varsak yarın yoğuz, doğrudur sözüm

Bir gün elbet biter vadem, çağırır Tanrım

Artık mahşer gününde ararım seni.” (Binboğa’nın Kızı) 

 

“Benden Öte Benden Ziyade” şarkısında, Yunus Emre’nin etkisini görmek mümkün örneğin. Bu şarkıda, birçok ilahide alınmayan lezzeti almak mümkün. Ben bu şarkının ikinci (daha doğrusu modern) bir “Gel Gör Beni Aşk Neyledi” olduğunu düşünüyorum: 

 

 “Sabret, gönül sabret, sakın isyan etme

Bir gün elbet bitecek, bu çile, isyan etme

Dört Kitaptan başlayalım, istersen gel söze

Orda öyle bir isim var ki

Kuldan öte kuldan ziyade

Onu düşün ona sığın

O senden öte benden ziyade

Bir ben var ki benim içimde

Benden öte benden ziyade

Bir sen var ki senin içinde

Senden öte senden ziyade…”



Barış Manço’nun beynelmilel bir özelliği de vardı. Bu özelliği hem yaptığı Dönence programı hem sanatçılığı hem de kendi şahsi özelliklerinden geliyordu. O sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir tarafında da seviliyordu. Japonya, buna en iyi örnek sanırım. “Barış Manço Japonya konserinde 20.000 Japon'un Türk bayrağı çıkartıp sallamasından televizyon başındaki 60 milyon insanın gözyaşları içinde izlemesi gibi heyecanlandığını ve gurur duyması ile ifade ediyor. Barış Manço yabancı ülkelerdeki çalışmaları için yaptığı değerlendirmede ‘Japonlar beni sahiplendiler, milyonlarca Japon konserlerime geliyor, CD'lerimi alıyor, Japonlar bende doğru bir şeyler buluyor. Şarkılarımı didik didik inceliyorlar, onlardan konferanslar hazırlayıp televizyon programları yapıyorlar.’ diyor” (http://www.barismancomix.com/hayathikayesi.php) Yazar Murat Yatağanbaba ise bunun sebebini, Barış Manço’nun diğer televizyoncular gibi Japonya’nın çöplüklerini, fuhşunu, arka sokaklarını değil de, güzelliklerini ekrana getirince sevinmeleri ve sahiplenmeleri olarak açıklıyor. Sonraki gelişmelerin ise tamamen Barış Manço’nun kendi karizması-insanlarla diyalogunun sonucu geliştiğini de ekliyor sözlerine. Barış Manço ise Japonların bu teveccühüne karşılık Live in Japan adında bir albüm yapmıştır. Barış Manço’nun beynelmilel özelliği sadece Japonya ile sınırlı değil. “Belçika’da ise, onların ülkelerini tanıttığım için Liege Prensliği onur ödülü verdiler. Törene limuzin ve dört eskort ile gittik. Belçika’nın en büyük gazetesi birinci sayfada yarım sayfa ayırdılar.” (http://www.barismancomix.com/hayathikayesi.php) “Şarkılarının bir bölümü Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Japonca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve Felemenkçeye çevrildi. Her ülkede şarkıları çok sevildi. Kongo'daki 12–13 bin kişinin katıldığı konserde ‘Domates Biber Patlıcan’ı söylerken, Kongoluların koro halinde şarkıya eşlik etmeleri şarkının evrenselliği hakkında bilgi vermektedir. Bu konuya başka bir örnek de Mısır’da yaşanmıştı. Barış Manço, Mısır Televizyonunda canlı yayında Dağlar Dağlar'ı Arapça söylemişti, bu programın sonunda Mısırlılar sokağa döküldüğü gibi, program da defalarca tekrarlanmıştı.” (http://www.barismancomix.com/hayathikayesi.php) O, araştırmaları ve edindiği izlenimler sonucu, kendi tabiriyle “başında 8 şımarık Avrupa ülkesi”nin bulunduğu AB’ye girme taraftarı değildi ve “Bütün Afrika bize ağabey gözüyle bakıyor, Türkî Cumhuriyetler de bizi bekliyor.” demişti. “‘Arkadaşım Eşek’ şarkısı bir ara Venezüella’daki okullarda müzik dersi müfredatına girmişti. Halit Kıvanç, Barış Manço öldüğünde verdiği röportajda ‘Venezüella’daki çocuklar da ağlıyor’ diyerek bunu hatırlattı... Belçika’daki piyango bileti satıcıları, biletlerini, süsledikleri eşeğin sırtında ve bu şarkı eşliğinde satıyordu…” (M.Yatağanbaba, A.g.e., Sayfa 78)

Barış Manço yaptığı işlerden dolayı çeşitli ödüller-unvanlar almıştı. Müzik ve televizyon hayatında sayısız ödüller alan Barış Manço 1991 yılında devlet sanatçısı unvanı, yine aynı yıl Hacettepe Üniversitesi onursal doktora unvanı, Pamukkale Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Türkmenistan ve Azerbaycan’daki üniversitelerden fahri doktora unvanı; dünya barışına ve kültürüne katkılarından dolayı Belçika Krallığı Uluslararası Kültür ve Barış ödülü, Leopold II şövalyesi nişanı, Liege (Belçika) şehrinin anahtarı, Fransız Kültür Bakanlığı Edebiyat ve Sanat Şövalyesi nişanı, Japonya Uluslararası Teknoloji Ödülü; Türkmenistan Cumhurbaşkanlığı; Türkmen Vatandaşlığı ödülleri kazanmıştır. (http://www.barismancomix.com/hayathikayesi.php, M.Yatağanbaba, A.g.e., Sayfa 25) Bunun yanında Türkmenistan’da kurulacak bir üniversiteye “Barış Manço Üniversitesi” adı verilmesi planlanmış, ama ölümü ile birlikte bu iş aylakta kalmıştır. (M.Yatağanbaba, A.g.e., Sayfa 36)


Barış Manço, misyonunu şu sözlerle ifade etmişti: “Ben bir şarkıcı olarak gelmedim bu dünyaya, düşüncelerimi aktarmak üzere geldim. Gün geldi şarkı söylemekle oldu, gün geldi bir televizyon programında bir çocuğun saçını okşamakla oldu. Gün geldi, Güney Kutbu’nda penguenlerle konuşmakla oldu, gün geldi Ekvatorda suyun nasıl döndüğünü aramakla oldu. Şimdi insan en iyi kendini bilir herkesten önce. Ben de bildiğim kadarıyla kendimi anlatmaya çalıştım. Kendimin doğru olduğuna inandığım şeyleri aktarmaya çalışacağım insanlara.” (M.Yatağanbaba, A.g.e., Sayfa 23)

“Vefatından kısa bir süre önce Konya Belediyesi’nin düzenlediği ve 80.000 kişinin katıldığı Stadyum Konseri’ni düzenleyen Belediye Görevlisi şöyle demişti: ‘Allah şahit, ben, Barış Manço gibi çalışmak, Barış Manço gibi yaşamak, Barış Manço gibi aldığı her nefesin hakkını vererek ölmek için Allah’a yalvarıyorum!’” (M.Yatağanbaba, A.g.e., Sayfa 27)

İyisiyle, kötüsüyle bu dünyadan bir Barış Manço geçti… Bize düşen, onu takip etmek, onun bize bıraktığı mirası yaşatmak… “Sofranın karşısına bir tas çorbayı, sandığın karşısına kırk yamalı hırkayı koyan Barış Manço, dinleyicilerini kapitalist olarak değil, infakçı ve kadir-kıymet bilici olarak yetiştirmiştir.” (M.Yatağanbaba, A.g.e., Sayfa 87)

Yazımı noktalamadan önce Barış Manço’nun ders gibi (yazar Murat Yatağanbaba’nın ifadesiyle kapitalizmin belini kıran) şarkı sözlerinden birkaçı ile baş başa bırakmak istiyorum sizi… 

“Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde, kimininse tuzu tok… 
Alnı açık, gözü toklar buyursunlar baş köşeye
Kula kulluk edenlerse ömür boyu taş döşeye
Nefsine hâkim olursan kurulursun tahtına
Çala kaşık saldırırsan ne çıkarsa bahtına.”(Halil İbrahim Sofrası)  

“Tuz, ekmek hakkı bilene, sofra kurmasan da olur
Ilık bir tas çorba yeter, rızkım buymuş der içerim
Kadir-kıymet anlayana sandık açmasan da olur
Kırk yamalı hırka yeter, İdris biçmiş der giyerim.” (Dört Kapı) 

“Hele destur, maşallah bu ne bolluk böyle
Hele destur, yetim hakkı yemedin mi söyle
Hele destur gözümüz yok Allah daha çok versin
Ama paylaş, gel beni dinle, ardından herkes dua etsin.” (Dıral Dedenin Düdüğü)

Güzel sevmeyene adam denir mi
Selam almayana yiğit denir mi
Altı üstü beş metrelik bez için
Boşa geçmiş ömre yaşam denir mi… 
Yoksul görsen besle kaymak, bal ile
Garipleri giydir ipek şal ile
Öksüz görsen sar kanadın kolunu
Kimse göçmez bu dünyadan mal ile.” (Sarı Çizmeli Mehmet Ağa)


Bu gün kendilerine sanatçı diyenler, kalkıp Barış Manço’ya baksınlar. Barış Manço, sanatçılık ölçütü olarak alınmalı… Bununla birlikte Türkiye’de (her ne kadar Barış Manço’nun bir albümünün adı olsa da) Mançoloji isimli bir dal kurulmalı ve Türkoloji, Türk Edebiyatı, Müzik (bilhassa Türk Müziği) bölümlerinde alt dal olarak incelenmeli… Son olarak “Türk Kültürünün Karbon Kâğıdı Barış Manço Destanı” kitabı ile ilgili bir şey belirtmek istiyorum. Kitap, Barış Manço konusunda önemli bir yeri dolduruyor. Kitap biraz daha genişletilirse, Barış Manço konusunda kaynak kitap dahi olabilir.
 


Not: Çeşitli yayın organlarında (dergi, internet siteleri, vb.) yayınlanan bu yazım, ilk olarak, Ankara merkezli Vatanbir Dergisi'nin Temmuz-Ağustos 2008 sayısında (3. sayı) ve ardından internet üzerinden yayın yapan İsimsiz Dergi'nin Eylül 2009 sayısında yayınlandı...

Not 2:  Bu yazıyı aslında, yayınlandığı dönemde kısa bir süre Dokuz Eylül Üniversitesi temsilcisi olduğum, önceleri adı Yenisey'den Tuna'ya Dergisi olan ancak 3. sayısında adını değiştiren İzmir merkezli Yel Dergisi'nin Ocak-Şubat 2007 sayısı (4. sayısı) için hazırlamıştım. Ancak bu yazım yerine Yazar Murat Yatağanbaba ile Barış Manço üzerine yaptığım söyleşi yayınlandı (İlgili söyleşiyi de ilerleyen günlerde bu blogta yayınlayacağım.)... Bu yazının başlığı, Yatağanbaba'nın aynı isimli kitabının isminden alınmıştır. Ayrıca, 11 Mayıs  2009 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi Dil ve Kültür Topluluğu olarak  yine aynı isimde, Yatağanbaba ve rahmetli Bahadır Akkuzu'nun katıldığı bir söyleşi de düzenledik...

Not 3: Başta da belirttiğim gibi bu yazım ilk olarak 15 Kasım 2009'da bloga eklendi. Belirtilen nedenlerden dolayı düzenlenen yazım, an itibariyle (21 Şubat 2011) tekrar yayınlanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...