25 Kasım 2009 Çarşamba

NEFES:VATAN SAĞOLSUN (2009)

Daha sinemaya gelmeden ses getiren ve merakla beklenen bir filmdi Nefes:Vatan Sağolsun (2009) filmi. Önce bilgileri dolaştı kamuoyunda ve kulaktan kulağa. Ardından da fragmanları -hani şu "Uyursan ölürsün" vurgulu fragmanı- internette paylaşıldı, insanlar arasında konuşuldu, hatta TV programlarında ve ana haber bültenlerinde verildi. Sinemaya geleceği gün beklendi ve ardından da müthiş bir ilgi gösterildi bu filme. Sinematürk sitesinin verilerine göre 16.10.2009 tarihinde vizyona giren filmi, 5 hafta sonunda 2.221.309 kişi izlemiş. Gelişen ama buna mukabil sinemada yeterli izleyici toplayamayan Türk Sineması için önemli bir sayı bana göre. Konusu ve içinde bulunulan siyasi durum da etkiledi diye düşünüyorum bu sayının bu denli yüksek olmasında. Tabii Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un filmi izleyip olumlu görüş belirtmesi de etkili bence. Oyuncuları ve/veya yönetmeni etkili demiyorum, zira yönetmenin ilk filmi ve de oynayan oyuncular da öyle bilinen oyuncular değil, hatta bazılarının ilk filmi, ki filmi izleyince görüyorsunuz ve iyi ki bilinen bir oyuncu oynamamış diyorsunuz çünkü aksi durumda oyuncu filmin önüne geçebilirdi. Bu konuda sayısız örnek mevcut gerek Türk sinemasında gerekse de Dünya Sinemasında.

Filme gelince... İlk paragrafta da değindiğim gibi "Uyursan Ölürsün" konsepti içinde tanıtılan ve işlenen film, Güneydoğu'da görev yapmış Hakan Evrensel'in "Güneydoğu'dan Öyküler" isimli kitabından uyarlanmış olup 1993 yılında Güneydoğu'nun Karabal Tepesi'ndeki 40 kişilik timin/karakolun hikayesini anlatıyor: "“Nefes” bir yüzbaşının komuta ettiği 40 kişilik bir timin hikâyesidir. 2365 metre yükseklikteki “Karabal” tepesinde bulunan bir röle istasyonunu korumakla görevlendirilen bu 40 askerin görevlerini yerine getirirken yaşadıkları acıları, sevinçleri ve yaşam mücadelelerini anlatıyor. Şehit olan askerlerin hikâyesinin anlatılacağı filmin öyküsü, Güneydoğu'daki bir sınır karakolunda geçiyor. Bu nedenle çekimlerin yapılacağı Tahtalı Dağı'na bir karakol kurulacak. Karakolu koruyacak olan 40 kişiyi oynayacak oyuncular ise Türkiye'nin farklı illerindeki konservatuarlarda okuyan öğrencilerinin arasından seçilmiş." (Sinematürk) Filmi, henüz geçtiğimiz Perşembe (19 Kasım 2009) izleyebildim. Bu kadar geç izlememin nedeni de filmin popülerliğinin geçmesini beklememdi, diğer neden de şahsi olarak ancak fırsat bulabilmemdi.

Yüzbaşı Mete, yeni görev yeri "Karabal" tepesindeki karakola vaktinden önce varmak istemektedir. Ancak bu görevine giderken, beklenmeyen (aslında beklenen) bir şey olur ve teröristlerin saldırısına uğrarlar. Adeta birileri onları izlemiştir ve dağdan üstlerine kurşun yağmaktadır. Bu saldırı/çatışma sırasında çok sevdiği arkadaşı, meslektaşı Orhan'ı kaybeder, şehit olmuştur Orhan. Bunun verdiği üzüntü ve sıkıntıyla karakola gider. Gider ama elini kolunu sallaya sallaya içeri girer, kimse yoktur onu durduran veya karşılayan. İçeri girer, askerlerin yatağına kadar sokulur ama askerler onu fark etmez, uyumaktadırlar zira. Orada ilk fırçasını ve sertliğini gösterir. Ardından da tüm askelere o bilinen, fragmanlarda defalarca gösterilen "Uyursan ölürsün"lü konuşmasını yapar... PKK'nın o bölgedeki sorumlusu Doktor kod adlı bir teröristtir. Bu terörist, Mete Yüzbaşı'nın eşiyle her telefon görüşmesinde hatta girer ve yüzbaşıyı tehdit eder. Yüzbaşı da hiçbir zaman altta kalmaz tabii. Bununla birlikte ilginçtir, ilgili karakol 8 ayda sadece bir defa taciz edilmiştir. Bunda bir gariplik sezer Mete Yüzbaşı ve cevabını bulur: Teröristler burunlarının dibindedir. Teröristler onları görmekte ama maalesef onlar ise teröristleri görememektedir. Bunun için de arı kovanına çomak sokulmalıdır!!! Keşifler yapılır, operasyonlar yapılır, iz aranır. Minik bir operasyonda ise 2-3 teröristle karşılaşılır, sadece bir kadın terörist yaralı ele geçirilir, diğerleri ise ölmüştür. Sıra ise Doktordadır, intikamını alacaktır. Yüzbaşı da bunu beklemektedir, hatta şehit olacağını bile hissetmiş ve bu yüzden karısına dokunaklı bir mektup yazar. Zaman gelmiştir, Yüzbaşı Mete, kendi deyimiyle, ya nefes alacak ya da verecektir, ya yaşayacak ya da ölecektir...

Filmin başındaki meşhur sahne dışında neredeyse ağır aksak ilerliyor film. Zira filmin bu büyük bölümünde askerlerin acılarını, sevinçlerini, üzüntülerini, aşklarını, ayrılıklarını izleme fırsatı buluyoruz. Filmin son 20 dakikasında ise bizi müthiş bir sahne bekliyor. Bu bölümde müthiş bir aksiyon sahnesi izliyoruz. Öyle ki, en kral savaş filmine bile taş çıkartan bir bölüm olmuş. Diğer tüm kısımları geçsek bile sadece bu kısmı için bile film koca bir alkışı hak ediyor. Film ekibi ve özellikle yönetmeni Levent Semerci büyük bir alkışı hak ediyor.

Şahsi olarak, filmden çıkınca, Osman Pamukoğlu'nun "karakollar kaldırılmalı" sözü aklıma geldi. Neden mi? Çünkü filmde, Yüzbaşı Mete'ye "üstlerinden" karakolu korumaları ve terk etmemeleri emri geliyor, ardından görüyoruz ki askerler teröristlerin yerini bilmezken teröristler onların yerini bilmekte-görmektedir (amiyane tabirle kabak gibi ayan beyan ortadadır), son olarak ise teröristler karakol baskını düzenlemektedirler.

Dünyanın en saygın sinema ortamı olan imdb'de aldığı oy oranı ile en iyi 250 film listesine 227. sıradan giriş yaptı "Nefes:Vatan Sağolsun" filmi. Bu durumuyla dünyanın en iyi savaş filmleri arasında gösterilen birçok filmi geride bıraktı... Oyuncular ve yönetmen olarak bakacak olursak, filmde olumsuz anlamda sırıtan bir oyuncu yoktu. Hepsi başarılıydı. İlk paragrafta belirttiğim gibi, iyi ki isimsiz oyuncular seçilmiş diyorsunuz bu film için. Ama şunu söylemeliyim ki, Yüzbaşı Mete rolüyle Mete Horozoğlu iyi bir giriş yaptı sinemaya. Bununla birlikte, özellikle son 20 dakikasında, yönetmen Levent Semerci de başarılıydı. Türk Sineması iyi bir aktör ve yönetmen kazandı diyebiliriz.

Son olarak filmin sonunda askerler, Emrah'ın "Götür Beni Gittiğin Yere" şarkısını söylüyorlar. Belki normalde burun kıvıracağımız bir şarkı ve tür ama filmde -Ferhat Göçer'in deyimiyle- bambaşka bir anlam kazanıyor, tabiri caizse cuk oturuyor. Ama, Gazete Habertürk yazarı Memet Güler'in dikkat çektiği ve Beyazperde'de yer alan bir ifadeye göre, bu şarkı aynı zamanda bu filmin tek mantık/teknik hatası, zira film 1993'te geçiyor, şarkı ise 1996 yılına ait.

Son söz: Hiçbir şekilde militarist ya da antimilitarist olmayan, tamamen hayatın içinden bir film bu. Bence hazır sinemalardayken kaçırmayın, bu filmi mutlaka izleyin...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...