klip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
klip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2011 Çarşamba

Barış Abi ve 12. Yıl

Geçenlerde internette gezerken, firefox’umun "yer imleri" kısmına kaydettiğim sitelere bakarken HBBA’yı gördüm. Uzun süredir girmediğimi fark edince "bakalım neler var HBBA’da" diye girdim. Sitede gezinirken, birkaç gün önce yazılmış "Barış’sız Büyümek" başlıklı yazısını okudum. Yazı, Barış Manço’nun 12. ölüm yıldönümü üzerine yazılmış bir yazıydı. Bu yazıyı okuyunca biraz utandım açıkçası. Zira, ölüm yıldönümü gelmiş ve geçmiş ama maalesef ben unutmuşum, fark etmemişim, konuyla ilgili yazı yazmamışım.

Belki birileri gene "bırakın artık bu işleri", "bırakın bu ölmüş-gitmiş adamı" gibi laflar edecekler, onun cimriliğinden bahsedecekler. Hatta bu lafları edenler, müzikte, basında saygın isimler. Misal, Yazar Murat Yatağanbaba 6 Şubat 2010 tarihinde Darıca-Kocaeli’de “Tük Kültürü’nün Karbon Kağıdı Barış Manço” isimli konferansta konuştu. Ardından konuyla ilgili olarak bazı müzisyenlere ve gazetecilere haber metni gönderdi. Gelen cevaplardan bazıları şu şekildeydi:

Hasan Cihat Örter (Müzisyen): Bırakın ölülere ağıt yakmayı!!!


Aykut Işıklar (Gazeteci): Bana bir tane çocuk getirin de 'beni Barış Manço amca okuttu, bana defter aldı' desin. Veya bir çocuk çorap aldı desin. Rahmetlinin ne kadar cimri olduğunu da bilmezsiniz. Bu yüzden bırakın bu bitmiş gitmiş efsaneleri de yeni yeteneklere katkı sağlamaya çalışın. Gazetede okuduğunuz yalan haberler ile Barış Manço yu anlatmak hiçbir işe yaramaz.

E yuh yani ne diyeyim ben bunlara… Halbuki HBBA, Şubat 2009’da yazdığı Barış’la Büyümek başlıklı yazısında ne güzel diyor:

"Dünyayı Acun'la değil Barış Abi'yle gezdik biz. Adam olacak çocukları izleyerek büyüdük. Özlüyoruz be abi seni.... (Aslında bu söz HBBA’ya ait değil. Trevanian’a ait ve bunu HBBA yazısında kullanıyor.)

Şimdilerde gençler Demet Akalın'la Bebek'te üç beş tur atmanın hayalini kurarken olmadı bi de sinema yaparken, biz Barış ağbimizle çoktan Nepal'i Hindistan'ı gezmişiz de haberimiz yokmuş…


Öyle şanslıymışız ki iki uyduruk İngilizce söz yazıp, "beni dünya tanıyor" diyen adamlarla değil, Barış ağbimizin ellerinde Türk bayrağı sallayan Japonlarla konserlerini izleyerek, İngilizce şarkı işte böyle yapılır diyerek ders verdiği Little Darlin' , Nick the Chopper plaklarını dinleyerek büyümüşüz…"


Arkasından Şubat 2011’de yazdığı Barış’sız Büyümek başlıklı yazısında da şöyle devam ediyor:

"Barış'sız geçiyor şimdi bir neslin çocukluğu.

Barış Ağbimiz her birimizi hiç ayırt etmeksizin "Adam Olacak Çocuk" ilan ederken; bugün çocuklar önlerine 3 tane buton koymuş jüriler tarafından daaaaat! sesiyle "yetenek siz" ilan ediliyor.


Biz cırtlak sesimizle bile Barış Ağbimiz'den 10 puan alırken, bugünkü çocuklar büyük adam gibi şarkılar söyleyip, koca kadınlar gibi makyaj yaptırılıp sms dilendiriliyor. Kızlara kendini öptürüp "Bu eteği kaç paraya aldın" diyen Acun'la değil, dünyanın en güzel yerlerini biz gitmişiz gibi bize anlatan Barış Ağbimizle gezdik be dünyayı.

İnternette hayranları bir tık uzağındayken "Benimle böyle konuşamazsın, haddini bil" diyen meşhurlarla değil, her hafta bize hala hatrımızda olan "Barış Manço Moda, 81300, İstanbul" diye evinin adresini veren Barış Ağbimiz'le büyüdük be daha ne.

Herkesi özledik de Barış'la büyümeyi ayrı özledik.

Çok şeyi özledik de Barış'la büyümeyi aynı özledik."

Aslında hepsi güzel de şu cümleleri olaya damgasını vuruyor ve tüm bu hüzünlere rağmen insana hafiften gurur da veriyor:

"Biz çok şanslıydık be. Valla bak.

Barış Manço'yu gördük be oğlum var mı ötesi?"

Bunun üstüne koyun bir de Murat Yatağanbaba’nın sözünü: “Geçmiş kuşakları hep kıskandık. Onlar Atatürk’ü gördü, Karacaoğlan’ı, Dadaloğlu’nu, Yunus Emre’yi gördü. Bizden sonraki kuşaklar da bizi kıskanacak. Biz de Barış Manço’yu gördük.”

Benim çocukluk dönemime de gelse, bir gurur tablosu bu bence. Hani, doğumu 1920lerin sonu, 1930ların başı olan dedelerimize, ninelerimize sorarız ya “Atatürk’ü gördün mü?” diye. Sanırım ileride Barış Abi için de bize aynı şeyler sorulacak: “Sen Barış Manço’yu gördün mü?”

Son söz olarak Murat Yatağanbaba'nın şu sözü konuyla ilgili her şeyi özetliyor sanırım: Biz tuz-ekmek hakkı bilerek büyüdük.


Yatağanbaba İzmir Konferansı from Murat Yataganbaba on Vimeo.


Not: HBBA'da yayınlanan ilgili iki yazının yanı sıra Kurtalan Ekspres ile ilgili yazısını da okumanızı öneririm.
Not 2: Konu ile ilgili diğer yazım için buraya bakabiilirsiniz.

Bu da yazının bonusu olarak gelsin...

Timsah.com
İzleyin:




1 Şubat 2010 Pazartesi

Barış Manço'nun Ardından 11 Yıl

“Takvimler 1 Şubat 1999’u gösterdiği tarihte bir kalp krizinden kaybettik Barış Manço’yu.” demiştim çeşitli yerlerde yayınlanan ve sitemizde de yer alan Türk Kültürü’nün Karbon Kağıdı: Barış Manço isimli yazımda. Arkasından da eklemişim, “Bu tarih sadece Barış Manço’nun ölüm tarihi değil, adeta Türkiye’de bir devrin kapanışıydı…” diye.

Dile kolay tam 11 yıl geçmiş, 11 yıl olmuş Barış Abi’yi kaybedeli. Dile kolay değil aslında ama işte lafın gelişi. Yoksa 11 yıl az bir zaman değil. 11 yıl, 11 koskoca yıl. Tarih dediğimiz olguya baktığımızda çok çok kısa ama insan hayatıyla kıyasladığımızda çok büyük bir yer kaplayan zaman dilimi… Hatırlarım o kötü günü. Nedendir bilmem, önemli çoğu şeyin, yaşadığım önemli çoğu olayın ayrıntılarını zaman zaman hatırlayamam ama Barış Manço’nun hastaneye kaldırıldığı haberini daha dün, hatta daha az önceymiş gibi hatırlarım. Orta 2’ye gidiyordum ve 15 tatil dediğimiz Şubat tatiliydi. Gece saat 11 civarıydı ve uyumaya hazırlanıyordum. Anadolu’daki çoğu ev gibi yattığım oda salondu ve geceleri de yatak yapılıyordu. Doğal olarak da odada TV vardı. Uyumak üzere TV’ye sırtımı döndüğümde, birkaç dakika sonra tam uykuya dalmak üzereyken TV’den bir ses, daha doğrusu gece haberlerinin verilişi dikkatimi çekti. “Barış Manço kalp krizi geçirdi, hastaneye kaldırıldı.” diyordu. Dönüp TV’ye baktığımda gördüklerim veya hatırladıklarım hastane ve hastane önü görüntüsü ile Barış Manço’nun sedyede götürülüşü idi. Kanalın adını da vereyim unutmadan, TGRT idi, hani şimdiki Fox TV’nin eski yani satıştan önceki adı. Uykunun ağır basması ile dönüp yattığımı ve “Allah rahmet eylesin!” dediğimi hatırlıyorum. Neden böyle dedim bilmiyorum ama o an öyle demiştim, içimden öyle demek gelmişti. Şu an bile sorulsa “neden böyle dedin” diye, inanın bir cevap veremem. Sabah kalktığımda ise Barış abinin öldüğünü öğrendim. O anki duygumu tahmin edebilirsiniz sanırım; sevilen, hem de halk tarafından çok sevilen bir insanın ölümünün getirdiği üzüntü ve bir gece önceki söylediklerimden dolayı kendimi “şom ağızlı” tabir etmem. Meğer TV’de gördüğüm o görüntü, son görüntüsüymüş Barış abinin. Takdir-i ilahi tabii, ölüm doğal bir olgu ve yaşamın bir parçası.

Basında, ne bileyim TV’de, gazetelerde hatırlanır mı bilmiyorum “bugün Barış Manço’nun ölüm yıldönümü” diye. Sanmam ya da olsa olsa küçük bir haber şeklinde olur zira artık haber değeri taşımıyor, reyting almıyor. E onlar da haklı bir yerde, 11 yıl önce ölmüş “uzun saçlı ve ilginç yüzükleri olan” adamı hatırlayıp ne yapacaklar, işlerine yaramaz ki. Onlar, rahmetli Bahadır Akkuzu’nun dediği gibi, kimin eteği daha kısa derdindeler. Ama basın her ne kadar dikkate almasa da Barış Manço her yıl çeşitli etkinliklerle sevenleri tarafından anılmakta. Tabii anma konusunda merkez rahmetli Barış Manço’nun evi ve Moda oluyor, anma etkinlikleri ise çoğunlukla Barış Manço’nun mezarını ziyaret ve şarkılarını söyleme şeklinde oluyor.

Barış Manço’yu anma konusunda geçen sene Dokuz Eylül Üniversitesi Dil ve Kültür Topluluğu (DEÜ DKT) olarak farklı bir şeyler yapmak istedik ve “Türk Kültürünün Karbon Kâğıdı: Barış Manço” isimli Barış Manço’yu anma ve hakkında söyleşi şeklinde bir etkinlik gerçekleştirdik. DEÜ’nün 11-15 Mayıs 2009 tarihlerindeki Bahar Şenliklerinde düzenlemek istediğimiz ve 11 Mayıs 2009’da DEÜ Buca Eğitim Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirdiğimiz bu etkinlikte Barış Manço ile ilgili iki kitabı bulunan Denizlili Yazar Murat Yatağanbaba ve Kurtalan Ekspres’ten rahmetli Bahadır Akkuzu konuğumuz olmuştu. İlgili dönemde yönetim kurulu başkanı olduğum DEÜ DKT olarak bu etkinliğe büyük önem verdik ve hatta bu etkinliğin ilk çalışması olan fikir aşamasından tutun da konuklarımızı davet aşamasına, etkinlik gününden etkinlik sonrasına kadar organizasyonun yönetimini tamamen ben elime almıştım. Sebebi de hem topluluğumuzun büyük çaplı ilk etkinliği olması hem de etkinliğin Barış Manço ile ilgili olması gibi önemli bir hususiyete sahip bir etkinlik olması idi. Daha öncesinde, iki yıllık bir düşünce ve isteğe sahip olan ama geçen sene kısmet olan bu etkinliğe yerelinden ulusalına, TV’sinden gazetesine çeşitli yayın organları davet edilmiş olmasına rağmen daha önemli işleri olacak ki hiçbir basın kuruluşu teşrif etmedi. Ne kadar iyi ve başarılı bir etkinlik oldu tartışılır tabii, "çok iyi bir etkinlik oldu, çok iyi organize ettim/ettik" diyemem ama en azından böyle bir etkinliği gerçekleştirmiş olmanın getirdiği mutluluk bize yetti açıkçası.

Bu seneye baktığımızda, benzer konferans/söyleşi etkinliklerinin olması ve artması da sevindirici gelişme. 3 Şubat 2010 tarihinde İstanbul Çemberlitaş’taki Kubbelatı Vakfı’nda Türk Edebiyatı Vakfı’nın Çarşamba Sohbetlerinde Türkolog dostumuz Semih Çelik'in konuşmacı olduğu “Çağdaş Bir Terkip, Şuurlu Bir Farklılık: Barış Manço” isimli söyleşi, 6 Şubat 2010 tarihinde de Yazar Murat Yatağanbaba’nın konuşmacı olduğu, Kocaelili B.A.R.K. grubunun katkılarıyla Darıca Belediyesi’nin düzenlediği ve aynı isme sahip (Türk Kültürü’nün Karbon Kâğıdı: Barış Manço) bir konferans düzenlenecek. Ayrıca 5 Şubat 2010’da Yatağanbaba ile B.A.R.K.’ın Kocaeli TV için “Barış Manço ve Cem Karaca Anma Programı çekimleri" mevcuttur. Tabii bunlara ek olarak Barış Manço’nun İstanbul Kanlıca’daki Mihrimah Sultan Mezarlığındaki kabrinin ziyareti, Kadıköy’de Barış Manço’nun hayranlarının düzenlediği ve buluştuğu Barış Manço Vapuru etkinliği gibi çeşitli etkinlikler de düzenlenecektir. (Ayrıntılar için buraya bakabilirsiniz.)

Anma etkinliklerinden Barış Manço’nun vefatına geçmek istiyorum tekrar. Rahmetli Bahadır Akkuzu'nun geçen seneki etkinliğimizde dediği gibi Barış Manço’nun cenazesi görülmemiş bir cenazeydi. Yaşlısından gencine, sağcısından solcusuna, başörtülüsünden mini eteklisine, İslamcısından uzun saçlı-küpeli insanlarına herkesin katıldığı bir cenazeydi. Mahşeri bir yerdi adeta. Yaşım yetmediğinden öncesini hatırlayamayacağım ama hatırladığım veya gördüğüm kadarıyla halkın bu kadar sahiplendiği ve birlik olduğu iki cenaze olmuştu, biri Barış Manço’nun, diğeri ise Kemal Sunal’ın cenazesi. Cenazeye bakarak 4 Şubat 1999 tarihinde Hürriyet Gazetesi anlamlı bir başlık atmıştı: İşte Halkın Reytingi! Zira o dönemde, Barış Manço ölmeden önce, programı yeterli reyting alamıyor diye yayından kaldırılmıştı.

Yazıya son vermeden önce şunu belirtmek istiyorum; rahmetli Bahadır Akkuzu’nun dediği gibi Barış Manço’nun ölümünden dolayı yas tutmayı bırakmalıyız. Onun bize vasiyet ettiği, öğrettiği yoldan ilerlemeliyiz zira o, programlarında, şarkılarında, konuşmalarında bize çok şey öğretmişti., çok şey de vasiyet etmişti. Bize düşen, onun gösterdiği yoldan gitmek, vasiyetini gerçekleştirmek. Çok şeye vesile olan Barış abi, bugün bile bizlere yol göstermekte, nice insanın çeşitli sebeplerle tanışmasına ve bir araya gelip bir şeyler yapmasına sebep oluyor. Mesela onun sayesinde, tanışmaktan onur duyduğum nadir insanlardan olan rahmetli Bahadır Akkuzu ile tanıştım, Denizlili Yazar Murat Yatağanbaba dostum ile ve daha adını sayamayacağım, hatta neredeyse çoğuyla yüz yüze gelmediğimiz dostlarımızla tanıştım. Aynı şeyin bu kişiler, çoğu kişi için de geçerli olduğunu düşünüyorum.

Barış Manço ve kültürümüz adına faaliyette bulunan tüm merhumlar için Allah’tan rahmet, kalanlar için de bizleri aydınlatmaya devam etmesi için uzun ömürler diliyorum.




Hürriyet Video'larını izlemek için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!


8 Kasım 2009 Pazar

"EZİZ DOSTUM" ŞARKISI VE MELZA BURCU İNCE

Dün akşam (7 Kasım 2009) Star Haber'de bir türkünün ve bayanın haberi yapılıyordu. Güneri Civaoğlu'nun Şeffaf Oda programına katılan Melza Burcu İnce isimli oyuncu ve aynı zamanda şarkıcı olan bayan, "Eziz Dostum" isimli Azeri Türküsünü söylemiş yayında. Ardından ise internette programın ilgili kısmı, daha doğrusu o şarkı büyük ilgi görmüş ve izlenme/dinlenme rekoru kırmış. "Allah Allah, neymiş bu türkü" dedim, sonra haberlerde dinleyince gördüm ki türkü çok güzel, Melza Hanım da çok güzel söylemiş. Hem sesi çok güzel, hem de Azeri aksanıyla çok güzel söylemiş. Star Haberde dinledikten sonra nette kısa bir araştırma yaptım ve gördüm ki ilgi gerçekten büyük. Olmayacak gibi de değil ki, hem türkü çok güzel hem de söyleyen çok güzel söylemiş, sesi çok güzel.

Aslen Aziz Babaev'e ait türkünün sözleri, Melza Burcu İnce yorumu ve de Melza Hanım hakında minik bilgi aşağıda:


Hürriyet Video'larını izlemek için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!


Eziz Dostum

eziz dostum menden küsüp incidi
ayrılık yaeğ kimi çekti yeridi
gezdigi yerleri od basıp indi
o gedip galmışam hesretindeyem

neçe nağme goşum
neçe dillenim
dost gedip özüme gelebilmirem
ele bir ellerim yoh olur menim
gözümün yaşını silebilmirem

çaldığı tarını getirin mene
görsün ki çalmakta neçe mahirem
elinde yay kimin incelsin gene
ziyler hep çekilin güyüldü odam

neçe nağme goşum
neçe dillenim
dost gedip özüme gelebilmirem
ele bir ellerim yoh olur menim
gözümün yaşını silebilmirem

Melza Burcu İnce

Şehir / İlçe: İstanbul / Kadıköy
Doğum Yeri: İstanbul
Doğum Tarihi: 02.09.1985 (24)
Eğitimi: İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı
Cast Ajansı: Tümay Özokur Casting
Yabancı Dil: İngilizce(İyi)
Spor ve Yetenekler: Yüzme, Şarkı Söyleme, Oryantal
Şive: Karadeniz Şivesi, Roman Şivesi
Enstruman: Gitar(Orta), Keman(Orta), Piyano(Orta)
Oyunculuk Eğitimi: Şahika Tekant(Devam)

Filmografi:
120 (2008) - Reyhan
Adab-ı Muaşaret (2009) - Öğrenci
Kampüste Çıplak Ayaklar (2009) - Şiva

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...