Ağabeyim, büyüğüm, dostum Yazar Murat Yatağanbaba, facebooktan "Abim, Bahadır Abi vefat edeli 1 yıl oldu... Yarın e-gazete "Dönence"de "Bahadır Akkuzu Özel Sayısı" yayınlayacağız, duygularını kısaca da olsa yazıver..." şeklindeki mesajını okuyunca zihnimden ve kalbimden geçenleri, duygularımı hemen yazıya döküp şu yanıtı vermiştim:
“Bahadır Akkuzu... Öleli bir sene olmuş. Daha dün gibi hatırlıyorum, senin e-postanla Bahadır Abinin ölüm haberini duyduğumda oluşan halimi. Öyle kalakalmıştım bilgisayarın başında ve gözümden ince bir yaş akmıştı. İnanmak istememiştim ama maalesef gelen haber gerçekti ve o artık yoktu, olmayacaktı. Hâlbuki daha 2-3 ay öncesinde birlikteydik. O dönem hem etkinliğin haberini hem de ölüm haberini www.deudkt.com'a koyduğumda yazdığım bir cümle vardı ve onu halen söylüyorum; "Bahadır abi tanışmaktan onur duyduğum nadir insanlardan birisiydi." Bu tür insanlarla bir daha tanışır mıyım bilmiyorum ama onunla tanışmak fırsatını verdiği için Allah'a ne kadar şükretsem azdır... Bahadır abiyle ilgili söylemek istediğim bir diğer konu da sigarası. O gün haddim olmayarak Bahadır abiye, "Abi çok içiyorsun sigarayı." demiştim, hatta Nagehan (Yüzüak) da katılmıştı bana. Bahadır abi de "bırakmak, en azından azaltmak istiyorum" demişti. Ah be abi, keşke az içseydin şu sigarayı, belki seni ölüme götüren rahatsızlığın olmayacaktı... Son olarak diyorum ki; ben Bahadır Abi'yi çok özledim :(“
Evet, ölüm haberini, o acı haberi Yatağanbaba vermişti bizlere. Gece yarısı bilgisayar başında oyalanırken aldığım bu haberle donmuştum. Hemen internette ve TV’de bu ölüm haberi ile ilgili haber aradım teyit için. Aslında aramamın sebebi teyit değildi, bu haberin yalan olması dileğiydi, umuduydu. Hem arıyor, hem de “inşallah bu haber doğru değildir, böyle bir habere rastlamam” ve hatta “inşallah ‘Bahadır Akkuzu’nun ölümüyle ilgili haberler yalandır, gerçek dışıdır.’şeklinde bir haberle karşılaşırım” diyordum ama kısa süre sonra hem internette hem de TV’de NTV’nin saat başı haberlerinde bu acı haber teyit edildi.
Peki, Bahadır Akkuzu ile ilgili bu hislerimin sebebi neydi? Ya da diğer bir deyişle, Bahadır Abi ile tanışıklığım nereden geliyordu? Anlatayım… 2006 Mayısında kurulduğunda kurucu başkanı olduğum ve ardından da Mayıs 2009’a kadar yani mezuniyetime kadar da başkanlığını yürüttüğüm Dokuz Eylül Üniversitesi Dil ve Kültür Topluluğu’nun düzenlediği bir etkinlikten geliyor. Topluluğun kuruluşundan itibaren hedeflerim(iz) arasındaydı “Barış Manço ile ilgili bir etkinlik yapmak”. Bunu da ancak 11 Mayıs 2009’da, üniversitenin Bahar Şenlikleri döneminde (şenliklerin ilk günü) gerçekleştirebildik. Barış Manço ilgili düzenleyeceğimiz söyleşide konuk olarak Barış Manço ile ilgili kitaplar yazan Yazar Murat Yatağanbaba ve Kurtalan Ekspres’in efsane isimlerinden Bahadır Akkuzu’yu davet etmek istiyorduk. Yatağanbaba ile görüşmelerimiz sonucu Bahadır Abi’nin iletişim bilgilerini almamızla birlikte kendisiyle görüşmeyi hem topluluk başkanı hem de etkinliğin bizatihi sorumlusu ve yöneticisi sıfatımla ben yaptım. İlk baştaki görüşmemizin ardından birkaç görüşme daha yaptık ve ardından kendisi konuğumuz oldu Murat Abi (Yatağanbaba) ile birlikte. Sanatçı kaprisi olmayan, sıcakkanlı, sevecen biriydi Bahadır Abi, adam gibi adamdı kendisi. TRT'nin bir program için randevu talebini söyleşi gerekçesiyle ertelemiş, söyleşi için İstanbul'dan kendi özel arabasıyla gelerek (gidiş-dönüş) yaklaşık 1200 km yol kat etmişti.
Konuklarımızın gelmesi (yolculuğu) ve ağırlanması konusunda büyük bir sıkıntı çıkarmıştı Dokuz Eylül Üniversitesi yönetimi, özellikle de Bahadır Abi’nin ulaşımı konusunda. Ancak onların bu ayıbını, her zaman teşekkür ettiğimiz ve hatta bu vesileyle tanıştığımız Buca’daki Yenigün Pide, Hakan Pide, vb. değerli ağabeylerimiz kapattılar. Üniversite hem ünlü bir isim ağırladığımız için, hem bahar şenliklerinde etkinlik yaptığımız için teşekkür ediyorlar hem de ilginçtir zorluk çıkartıyorlardı. Aslında şaşılacak bir durum değildi, hatta beklediğimiz bir durumdu. Çünkü bunlar hep yaşanan şeylerdi. Her zaman söylediğim ve hatta herkesçe söylenen bir söz vardı: “Üniversitenin desteğini geçtik, köstek olmasınlar yeter.” Yönetim, etkinlik günü ikişer adet çiçek ve teşekkür yazısı getirmekle sözde kendisini affettirdi, ağzımıza bir parmak bal çaldı ya da öyle sandı.
Neyse… Konu neydi, nerelere geldi… Vefatının ardından, özellikle yıldönümünde, acaba basın onu hatırladı mı diye baktım ama sonuç şaşırtmadı. Tam tersine, ölüm ve cenaze haberleri basında yer alınca şaşırmıştım. Zaten yaşarken biliniyor muydu ki ölünce hatırlansın. Etkinlikte, davet etmemize rağmen hiçbir basın kuruluşu ve temsilcisi gelmeyince Bahadır Abi hiç şaşırmamış ve hatta “onların eteklerini yukarıya çekenlerin peşinde koştuklarını” söylemişti. Vefatından sonra basında yer almadı dedim, Bahadır Abi’yi geçtim, Kemal Sunal, Barış Manço, vb. kültür hayatımızdaki dev isimler kaç defa haber oldu, hatırlandı, kaç defa anıldı. Hatta ellerinden gelse ve mecbur olmasalar, mecbur hissetmeseler Atatürk’ü bile anmayacaklar, hatırlamayacak ve unutturacaklar… Ama onların ayıbını Yatağanbaba kapattı. Bahadır Abi’nin vefat yıldönümü olan 6 Ağustos’ta, e-gazetesi Dönence’de, alışılmadık bir şekilde ve belki de ilk defa bir kişiye özel sayı çıkarttı. 6 Ağustos 2010 tarihli sayısında sadece ona yer verdi, sevenlerinin (naçizane şahsımın da) onunla ilgili duyguları yer aldı ve devam eden günlerde de Bahadır Abi ile ilgili haber ve yazılara yer verdi.
Bahadır Abi’yi vefatının yıldönümünde sevgi, rahmet özlem ve dualarla anıyoruz. Bahadır Abi’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dileklerimi yineliyorum.
Not: Aslında bu yazı daha erken yayınlanacaktı. Vefat yıldönümü ile yazının yayın tarihine baktığımızda 15 günlük bir fark var. Yoğunluk, hastalık-rahatsızlık, vs. derken gecikti. Bu bakımdan özür dilerim.
Not 2: 12 Mart’tan itibaren, yani yaklaşık 5,5 aydan sonra, yazdığım ilk yazım bu. Hepinize tekrar merhaba…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder