25 Ekim 2011 Salı

Uzun Zaman Sonra Sinemada Film İzlemek ve Real Steel (2011)

Geçtiğimiz hafta Salı günü (18 Ekim 2011) çok uzun bir süreden sonra ilk defa sinemada film izledim. En son Nefes: Vatan Sağolsun (2009) filmini izlemiştim sinemada. Daha önceden bu blogta da yer verdiğim bu filmi, yazıda yer alan notuma göre 19 Kasım 2009'da yani tam 23 ay önce (yaklaşık 2 sene önce) izlemişim. Arayı çok açmışım ama bunun en büyük sebebi maddî sorunlar. Bunun dışında, evde film izlemenin daha rahat olması, benim için yeni film kavramının yeni yapılmış ve sinemalara yeni gelmiş anlamlarından çok "yılı ne olursa olsun izlemediğim her film benim için yenidir" anlamına gelmesi gibi sebepler de etken. Bu kadar uzun süreden sonra sinemada film izlemek tuhaf geldi açıkçası bana, üstelik de bir Hollywood filmi izlemek. Şunu belirteyim ki sinemaya gitmemin sebebi hediye bilet sahibi olmam, tek sebebi bu. Eğer bilet hediye olmasaydı muhtemelen sinemaya gitmemeye devam edecektim, gitmiş olsam bile bir Hollywood filmi izlemeyeceğim kesindi. Bu konuda tuhaf hissetmemin bir diğer sebebi de filmi yalnız izlememdi. Evet, salonda Real Steel (2011) filmini izleyen tek ben vardım, bir bakıma özel gösterim gibi oldu yani.


Filmin Konusu

Türkçe'ye Çelik Yumruklar olarak çevrilmiş Real Steel filminin konusu şu şekilde: "Eski organizatörlerden Charlie, hurda metalden kalitesiz robotlar yaparak geçimini sağlamakta ama zorlanmaktadır. Sonunda dibe vurur ve kendisinden ayrı yaşayan oğlu Max ile şampiyonada yarışacak bir boksör bir robot yapıp eğitmek üzere bir araya gelir. Bu vahşi arenada işler ciddiye bindikçe, Charlie ve Max bütün engellere rağmen, ringlere geri dönmek için son bir şans daha elde ederler." (beyazperde)

Film, 2020 yılında başlıyor yani çok yakın bir gelecekte geçiyor. İşte bu yakın gelecekte boks sporu şekil değiştirmiş, insanların yerine artık hurda metalden robotlar dövüşmektedir. Günümüzdeki boks sporunda olduğu gibi hem ligler, uluslararası dövüşler ve hem de yeraltı dövüşleri diye tabir edilen dövüşler yapılıyor. Dövüşenler metaller olduğu için de dövüşler daha acımasız oluyor, özellikle yeraltı dövüşleri "öldüresiye" bile olabiliyor... 
İşte tam da böyle bir ortamda, bu tür robotlar yapıp "eğiterek" dövüştüren yani bir nevi robot boksör antrenörlüğü yapan (robot boksu organizatörlüğü de denilebilir) bir karaktere odaklanıyor film: Charlie Kenton. Hugh Jackman'ın canladırdığı Charlie Kenton karakteri eski bir boksör olup artık robot dövüşlerinde boy gösteren bir robot boksu antrenörüdür. Şansının yaver gittiğini söyleyebileceğimiz bir karakter değil Charlie Kenton, hayatı tepetaklak aşağıya doğru yuvarlanan ve tabiri caizse dibe batmış olan, karşılaşmaları kaybeden, para kazanamayan / kaybeden ve de çok borçları olan birisi. Bu yüzden de dövüşlere gözü kara bir şekilde, ilerisini düşünmeden katılıyor, katılmak zorunda kalıyor ve bu da onun için hüsran oluyor. Bu ortamda, varlığından habersiz olduğu oğlu Max (Dakota Goyo) ortaya çıkıyor. Artık baba-oğul, ekip olarak bu arenada bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Baba Charlie, daha önce dövüştüğü robotları vasıtasıyla hüsrana uğrarken, oğul Max'ın bulduğu ve yaptığı robot "Atom" ile kazanmaya başlıyor.

Film Ekibi

Filmin oyuncularına baktığımızda Hugh Jackman ve 12 yaşındaki küçük oyuncu Dakota Goyo başrolleri paylaşıyor. Hugh Jackman yine bildiğimiz gibi, iyi bir oyun sergiliyor. Ben ondan çok Dakota Goyo'yu değerlendirmek istiyorum. Hugh Jackman ile başrolü paylaşan Dakota Goyo filmde çok iyi bir oyunculuk ve performans sergiliyor, hatta zaman zaman Jackman'dan rol çalıyor. Yönetmen Shawn Levy de cesur davranarak zaman zaman Goyo'yu öne çıkartıyor, çok da iyi yapıyor. Hollywood'da şu anda beğendiğim çocuk oyunculardan Abigail Breslin için yaptığım yorumlarda belirttiğim gibi bu film gösteriyor ki Dakota Goyo'nun önü açık, ileride çok başarılı (ve de yakışıklı) bir aktör olacağı kesin. Bu film ile bu işaretleri verdi. Bu oyuncu için özellikle bu yorumu yapıyorum çünkü bana Taxi Driver (1976) filminde 14 yaşındayken rol alan Jodie Foster ve 13 yaşındayken Empire of the Sun (1987) filminde yer alan Christian Bale'i anımsattı diyebilirim... Filmde bahsetmek istediğim bir diğer oyuncu da öne çıkan oyunculardan Evangeline Lilly. Filmde, atölyesinde robotların tamirini, elektronik bakımını yapan Bailet Talley'i canlandırıyor ama film içinde öyle çok  büyük bir rolü yok ve karakter de özel bir yere sahip değil. Hatta diyebilirim ki Evangeline Lilly, filmin kadın, daha doğrusu güzel kadın kontenjanından yer almış filmde.


Filmin yönetmenine değinecek olursak... Filmin aynı zamanda yapımcısı da olan yönetmeni Shawn Levy'nin yönetmenlik kariyeri daha çok dizi filmler ve komedi filmleri ile dolu. Bu ortamda, bu film çok farklı bir yerde duruyor yönetmenin kariyerinde. Bu sonbaharın büyük bütçeli, teknoloji açısından ileri seviyedeki yani çok ciddi bir şekilde maddi ve teknolojik imkanların seferber edildiği bu filmde yönetmen açıkçası çok sırıtmadı. Yönetmen öyle çok başarılı diyemeyeceğim çünkü yönetmenin türe yabancı olduğu belli oluyordu, hissettiriyordu kendini. Bu açıdan da yönetmen biraz çekingen gibiydi filmde. Yer yer daha çok şiddetin ve yine yer yer daha uzun veya daha kısa olması gereken sahneler vardı. İşte bu tür yerlerde acemiydi, uzatılması ve şiddetin artırılması gerek yerlerde ise çekingen gibiydi. Onun dışında ise öyle çok fazla kusuru yoktu yönetmenin.

Filmin Analizi

Film, tür olarak çok farklı bir yerde duruyor. Bir taraftan robotlar ve ileri teknoloji ile bilim kurgu özelliği gösterirken, diğer taraftan da boksu konu almasıyla spor filmi özelliği taşıyor, işin içine duygusallık ve baba-oğul ilişkisi katarak da duygusal ve aile filmi özellikleri gösteriyor. (Duygusal bağ sadece baba-oğul arasında değil, aynı zamanda oğul Max ile robot Atom arasında da kuruluyor. Bir ara bu duygusallık o kadar ileri gidiyor ve o kadar birbirlerine yaklaşıyorlar ki "öpüşün bari" demekten kendimi alamadım.) 
Konu itibariyle baktığımızda film, dibe vurmuş bir robot organizatörünün (antrenörü de diyebiliriz) tekrar tırmanışa geçmesini anlatıyor. Filmin ilk yarısı hüsran ve başarısızlıkla doluyken, ikinci yarısı ise robot Atom ile birlikte başarı ve yükselişe geçmeyi konu alıyor. Evet, bir zirveye konma ve şampiyon olma özelliği değil ama şampiyon olmasa da efsane olmayı konu alıyor. Hatta robot Twin Cities ile yapılan maçtan sonra Max'ın, "bu evrenin ve bilinmeyen başka diğer evrenlerin tek yenilmez ve en büyük dövüşçüsü" unvanı ile anılan robot Zeus'la mücadele için Zeus'un ekibine meydan okuyuşu var ki görülmeye değer.
Film bir yandan kendi görselliğine sizi çekerken ve sizi kendisiyle bütünleştirirken bir yandan da bazı şeylerin propogandasını yapmaktan çekinmiyor. Hepimizin malumu, Hollywood ile Amerikan Devleti, Amerikan emperyalizmi iç içedir. Amerika, bir şey yapacağı zaman, çoğu durumda önce sinemayı kullanır. Mesela Irak işgalinden önce Irak ile ilgili çekilen bir sürü filmi örnek gösterebiliriz. Onun dışında kamuoyu oluşturmak, kamuoyunu hazırlamak için de sinemayı kullanır. Düşündüğü, üzerinde çalıştığı şeyleri özellikle bilim kurgu türlerinde kullandırtır, ki bunu sadece kamuoyu için değil, aynı zamanda rakiplerine hava atmak ve güç gösterisi sunmak için de yapar. Bir zamanlar, "olmaz" dediğimiz, "film icabı" dediğimiz şeyler bugün günlük hayatımızın bir parçası. Eski bilim kurgu filmlerinde kullanılan cep telefonlarını örnek verebiliriz bu konuda. Öyle bir noktaya geldik ve teknoloji de o kadar ilerledi ki artık kolay kolay "olmaz" diyemiyoruz, inanmaya hazırız, ışınlanma bile yapılsa inanacak durumdayız... İşte tam bu noktada bu filmde benim dikkatimi çeken hususları burada belirtmek istiyorum, ki bunlar filme bilim kurgu özelliği de veren hususlar:

  • Robot dövüşçüler... Film zaten robot dövüşçüler üzerine kurulu, ana bilim kurgu özelliği de buradan geliyor. Robot dövüşçüler, esasen bir kumanda, bir arayüz aracılığıyla yönlendiriliyor, ek olarak ses ile yönlendirme de, görüntü ile yönlendirme de mevcut. "Gölge dövüşü" denen görüntü ile yönlendirmede robot karşısındakinin hareketlerini tekrarlıyor. Bunların üzerine, robotlardan dövüşçü yaratmak, insan gibi hareketler etmesini sağlamak (ve bazıları da insan gibi düşünüp, o anki durumuna ve rakibinin hamlesine göre hareket ediyor) çok kolay bir şey değil. Bu ileri bir teknoloji gerektirir. Bu noktada, filmin çok yakın bir gelecekte (günümüzden sadece 10 yıl sonrasında) geçmesi bile dikkate değer. Tabiî bu teknoloji ve zaman ile Amerika meydan okuyor, aynı zamanda kamuoyunu hazırlıyor. İleri teknoloji ve robotik biliminin geldiği nokta da göz önüne alındığında yakın gelecekte çok daha ileri teknolojilere hazır olmamız gerektiğini düşünüyorum.
  • Filmdeki radyolar ve GPS araçları... Filmde çok önde olmasa ve hatta sadece 2-3 sahnede yer alsa da kullanılan radyolar ve GPS araçları da dikkate değer. Az sahnede yer alsa ve hatta biraz dikkat gerektirse de bilinçaltına hitap ediyor. Kullanılan radyo ve tırdaki GPS tamamen şeffaf, dokunmatikten de öte ve ileri teknolojiye sahip. (Bu konudaki yorumlarımı üstte belirttiğim için tekrara gerek yok.)
  • Üçüncü husus ise balkonda bahçe... Evangeline Lilly'nin canlandırdığı Bailey Tallet karakteri çok katlı yüksek bir binanın üst katlarında yaşıyor ve bahçesi yeşillik dolu. Öyle bir hâl ki balkonda bahçe durumunda ve net olmasa da, özel dikkat ile az da olsa bu bahçeyi görebiliyorsunuz. Filmde bir kere geçen bu sahneden sonra ister istemez Ali Ağaoğlu'nun "10. katta bahçe olur mu demeyin? Yaptım, olacak." sözü aklıma geldi.
Beyazperde'de Murat Tolga Şen'in belirttiği gibi film, çocukluğumuzun Voltran, Power Rangers gibi filmlerini anımsatıyor. Film bir bilim kurgu filmi olmasına rağmen, daha çok duygusal soslu spor ve azim yüklü bir film. Görsel efektler ve ileri teknolojik insansı robotlar ile zaman su gibi akıp gidiyor, film izleyiciyi içine çekiyor, filmle bütünleştiriyor. Murat Tolga Şen'in belirttiği gibi "Hani 80'lerde esas adam, kötü olanı dövünce ayağa kalkar alkışlardık ya, öyle naif bir coşku veriyor bünyeye!"
Filmi sinemada olmasa bile evde, bir şekilde izlemenizi tavsiye ederim. Belki abartıyorum ama çok farklı bir özelliğe sahip olarak bu filmin kısa sürede kült filmler arasına gireceğini düşünüyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...