12 Temmuz 2011 Salı

Chaos Theory (2007)

Yazının sonunda ya da ortalarında bahsedeceğim şeyi yazının başında belirteyim: Chaos Theory (Kaos Teorisi, 2007) filminin ismine bakıp da filmin felsefi ve ağır bir film olduğunu düşünmeyin. Film, adının tersine, hafiften komedi, romantik ve dramatik bir film. Filmin ilk yarısı hafiften romantik ve komedi unsurları içerirken, filmin ikinci yarısı dramatik unsurlar içeriyor. Beyazperde.com sitesi ise filmin türünü “dramatik komedi” olarak vermiş. Zaten filmin başrolüne baktığımızda Ryan Reynolds ismini görüyoruz, ki sinemaseverlerin bileceği bir şekilde kendisi romantik komedi filmlerinin oyuncusudur.


Filmin Konusu

Filmin analizine geçmeden önce beyazperdeden filmin konusunu aktaralım: “Frank Allen ile tanışın. O bir verimlilik uzmanı - ve dünyada zamanını en 'verimli' kullanan insanlardan biri. Her şey listeli ve planlıdır hayatında planlamadığı bir tek dakikası bile yoktur. Taa ki bir gün bir randevusuna 10 dakika gecikene kadar... Bu gecikme onu hayallerinin de ötesinde bir kaosa sürükleyecektir; kendini önce seksi bir bayanla yatakta, ardından hiç tanımadığı hamile bir bayanla doğumhanede bulur. Eşi aslında çok masum olan açıklamalarından hiçbirisine inanmaz.”

Konu kısmında da verildiği üzere, filmin başrol oyuncusu Ryan Reynolds, Frank Allen adında bir uzmanı canlandırmaktadır. Frank Allen bir verimlilik uzmanıdır ve zamanı yönetmek, zamanı verimli kullanmak konusunda konferanslar vermektedir. Kendi kişisel hayatında ise bu anlattıklarını iyi bir şekilde uygulamaktadır. Kendisi son derece dakiktir, zamanını iyi bir şekilde ayarlar ve verimli kullanır. Frank Allen’in bunu yapmasında veya yapabilmesindeki en önemli nokta, diğer bir deyişle Frank Allen’in en büyük huyu, yapacağı işleri önce yazıya dökmesi ve listelemesi, ardından ise uygulamaya geçmesidir. Böylece, kendisi hem yapacağı şeyleri unutmuyor, hem de zamanını verimli kullanıyor. Üstelik listeye yazdığı her şeyi ise yapıyor. Frank Allen’in bir diğer özelliği de seçim yapmak zorunda kaldığı durumlarda kartlarını kullanması. Her bir karta, seçim yapmak zorunda olduğu şeyleri, yani seçeneklerini yazıyor ve bu kartlardan rastgele birini seçiyor. Çıkan sonucu ise uyguluyor.


Dışarıda, hayatın her alanında kaosun olduğunu vurgulayan, şansa inanmayan, zamanla insanın arasındaki ilişkiyi “efendi-köle ilişkisine” benzeten ve bunun için zamanı iyi kullanmak gerektiğini vurgulayan bir kişidir Frank Allen. Bu hususta, konferansında şöyle bir konuşma yapar: “Sakın unutmayın, dışarıda kaos var. Kaosu, kontrolü ele geçirerek, öncelik belirleyerek yeneriz. Hayat, hevesler üzerine kurulamaz. Heveslerini kontrol edemeyenler heveslerinin esiri olur.”

Zaman, düzen, kaos konularında bu kadar takıntılı olan Frank Allen güzel bir hayat yaşamaktadır. Sevdiği kadınla evlidir, güzel bir kızı, mutlu bir hayatı vardır. Ancak, Frank Allen’in hayatı, bir sabah, normalde evden çıkması gereken zaman diliminden 10 dakika geç çıkmasıyla değişir. Aslında önemsiz görünen bir zaman dilimidir ama dakikliği ve zaman konusundaki takıntısı nedeniyle bu, Frank Allen için büyük bir sorundur. Önce vapuru kaçırır, ardından konferansa geç gider ve tam anlamıyla verimli bir konferans olmaz. Konferansın ardından ise kendisini güzel ve seksi bir kızla baş başa bulur. Ancak, Frank Allen kıza pek yanaşmaz, yüz vermez, çünkü karısını sevmektedir. Kızın aşırı hareketlerinden bunalarak kaçarcasına evinin yolunu tutar ve yolda hamile bir kadına çarpar. Hastanede meydana gelen bir karışıkla bebeğin babası sanılır ve doğal olarak meydana gelen aksilikler ve bu son olayla birlikte karısıyla arası açılır... Buraya kadar olanlara baktığımızda, olanlar aslında filmin ilk yarısını oluşturur ve filmde komedi yönü ağır basan bir kısımdır. Meydana gelen aksaklıklar ve Frank’ın karısından af dilemesini hafiften tebessümle izliyoruz.


Filmin ilk yarısının bitişi ve ikinci yarısının başlayışı Frank’ın DNA testi yaptırması ile oluyor. DNA testi yaptırıyor Frank çünkü bebeğin kendisinden olmadığını ispatlamak istiyor. Doğum yapan kadının gerçeği ifade etmesi de bunu pekiştiriyor... Ancak Frank’ı hastanede kötü bir sürpriz beklemektedir. Frank Allen, yaptırdığı test sonucu, “Klinefelters Sendromu”nun yani normal insanlara göre fazladan bir X kromozomuna sahip olduğunu öğrenir. Bunun anlamı şudur: Kendisi doğuştan kısırdır ve çocuk sahibi imkânsızdır! Bu andan itibaren ise filmin dram yönü başlamaktadır. 

Filmin Analizi

Filmin amacına baktığımızda, filmin babalık kavramını tartışmaya açtığını görüyoruz. Kemal Sunal’ın Garip (1986) filmindeki gibi bir yaklaşım söz konusu, aynı şeyi tartışıyor ama farklı yönden yaklaşıyor: “Bir çocuğun gerçek babası, onu peydahlayan yani biyolojik babası mıdır yoksa biyolojik olmadığı yani gerçek babası olmadığı hâlde ona kendi öz çocuğu gibi bakan mıdır?” Ancak filmin Garip filminden farkı, Garip filminin tersine bu filmde babanın, kızın öz babası olduğunu bilmemesi ve o olaylardan sonra öğrenmesi ve çocuğuna babalık yapmak istemesidir.


Üstte belirtildiği gibi film aslında iki bölümden oluşuyor diyebiliriz. Filmin ilk yarısı hafif komedi yöntemleri, espri barındırıyor. Aslına bakılırsa filmin ilk yarısı kendi türünü ve yönünü arıyor, bulmaya çalışıyor. Ancak filmin ikinci yarısında, Frank Allen’in kısır olduğunu öğrenmesinden itibaren film bir anda direksiyonunu kırıyor ve dram yönüne keskin bir geçiş yapıyor... Filmin özellikle ikinci yarısında, romantik komedi filmlerinin oyuncusu Ryan Reynolds’un dramda da başarılı olduğunu ve olabileceğini görüyoruz. Burada iyi bir oyunculuk sergiliyor Reynolds. Kısır olduğunu ve o ana kadar (7 yıldır) öz kızı bildiği kızının aslında kendisinden olmadığını öğrenen kişinin duygusal travmasını çok iyi yansıtmış... Ryan Reynolds'un yanı sıra Susan rolündeki Emily Mortimer ve Buddy rolündeki Stuart Townsend'in performansları da izlenmeye değer.

Filmin eksiğine gelince, filmde hamile kadının çocuğunun kendinden olmadığını öğrenmek için Frank DNA testi yaptırıyor. Bu sayede çocuğun ondan olmadığı ispatlanıyor, hatta onun doğuştan kısır olduğunu öğreniyoruz. Ancak, anne Susan, kızı Jesse’nin doğum gününden yola çıkıp geri giderek, çocuğun babasının Buddy olduğunu söylüyor. Buddy ise Susan’ın Frank’tan önce ilişki yaşadığı kişidir ve aynı zamanda Frank’ın yakın arkadaşıdır. Ancak burada durum tahmine dayanmaktadır. “Çocuk nasıl olsa Frank’tan değil, tahmin edilse ne fark eder?” denilebilir ama öyle değil. İlk durumda DNA testi ile babalık iddiasının aksi ispat edilirken, ikinci ve esas durumda sadece tahmin yöntemi kullanılıyor. Tabii burada ise son ana kadar aksi bir durum gerçekleşir mi düşüncesi oluyor. Seyircide çocuğun babası konusunda tam bir tatmin yaşanmıyor, hâlbuki orada da bir DNA testi yaptırılsa soru işaretlerinin ortadan kalkmasıyla tatmin olma sağlanacaktır.


Küçük bir olayın, gecikmenin, ihmalin yani düzensizliğin 4 insanın yani Frank Allen, Buddy, anne Susan ve kız Jesse Allen’in hayatlarını değiştirdiğini görüyoruz Kaos Teorisi ile... Kaos Teorisi filmi, imdb'den aldığı 6.9'luk puanla orta hâlli bir film olarak karşımıza çıkıyor...

Chaos Theory (Kaos Teorisi, 2007), 87 dakika gibi bir film için kısa sayılabilecek bir süresiyle, filmin başında fazla vakit geçirmek istemeyen ve fazla iddialı film izleyerek filmi anlamak için kasmak istemeyenler için iyi bir seçim olarak öne çıkıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...