27 Ağustos 2011 Cumartesi

Türk'ün Bilim Kurgu ile İmtihanı

"Türk'ün bilim kurgu ile imtihanı" pek parlak değildir. Türkiye'de bir bilim kurgu kültürünün olmadığı yadsınamaz bir gerçek. Türk halkının bilim kurgu ile arası pek yoktur. Gerek edebiyat, gerek sinema, hangi alanda olursa olsun, bilim kurgu genel Türk halkının pek ilgi alanına girmiyor. Tür, ancak özel ve az sayıdaki izleyicisi dışında Türkiye'de pek talep görmüyor.

Bilim kurgunun Türkiye'deki durumu hâliyle sinemaya da yansıyor, bilim kurgu sineması genel Türk izleyicisinin ilgi alanına girmiyor. Türk halkı ya da Türk sinema izleyicisi, sıkı sinema takipçileri yani sinefiller bile bilim kurguyu pek tutmuyor. Dram, komedi gibi türler her alandan izleyici bulabilirken, bilim kurgu ancak o türün takipçileri tarafından takip ediliyor, izleniyor.


Türkiye'de bilim kurgu açısından çekilen film bir elin parmaklarını geçmiyor maalesef. Türk bilim kurgu filmleri olarak sinematik'in yerli Battlestar Galactica olarak adlandırdığı Dünyayı Kurtaran Adam (1982), Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu (2006), bir Star Trek (Uzay Yolu) parodisi olan Turist Ömer Uzay Yolunda (1973) ve son olarak Turist Ömer'den esinlenerek çekilen G.O.R.A (2003) filmlerini sayabiliriz. Bu filmlere baktığımız zaman, hiçbirisinin salt bilim kurgu olmadığını ve esasen bilim kurgunun diğer türlerin arkasına saklandığını görüyoruz. Dünyayı Kurtaran Adam (DKA) dışındaki filmler esasen komedi filmleri olarak göze çarparken DKA fantastik film olarak göze çarpıyor, ki aslında bu filmler içinde bilim kurgu olarak adlandırılabilecek tek film de odur.


Türkiye'deki bilim kurgunun durumu maddî koşullara, teknolojik yetersizliğe, vs.ye bağlanabilir ancak Türkiye eski Türkiye değil. Kuşkusuz şu anda teknik ve maddî anlamda sinemamız eskisine göre daha iyi konumda ancak sanırım bilim kurgu halen daha önemsenmiyor, iş yapmaz olarak algılanıyor, "biz yapamayız", "bilim kurguya yatırılan paraya yazık" ya da "bilim kurguya ne gerek var" anlayışları hâkim... "Bilim Kurgu Manyağı" adlı site, Türk bilim kurgu filmlerinin durumunu şöyle ifade ediyor:

"Türk bilim kurgu filmlerinin neden çok boş olduğunun arkasındaki en önemli sebep bence Türkiye’nin içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik durum, ve tabii okuyucuların genel eğitim ve ilgi düzeyi…

Bilim Kurgu, çoğu kişinin sandığının aksine, boş bir eğlencelik değil, aslında sosyal ve bilimsel gelişmelerin geleceğe yansıtıldığı bir bilim dalı.  Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’deki bilim kurgu fakirliğinin sebebi belli; Türkiye’nin gelecekte dünyayı ve insanlığı değiştirecek bilimsel ya da toplumsal vb büyük etkiler yapabileceği şüpheli...
...Fakat şu anda işte GORA ya da Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu gibi filmlerin ya da uzay konulu reklamların içeriklerinin klişe ve basit olmasının sebebi şu: Türkiye ile ilgili ciddi projeksiyonlar yapabilecek kapasitede yazarlar çok yok, olanlar da daha kısa vadeli ve politik konularla ilgili...
...Özetle, sonunda alınan sonuç “bıyıklı astronot”, “uzaygemisinde temizlikçi kadın”, “uzaygemisinde simit-çay molası” ve “hareket çekme” vb gibi hoşluklardan öteye geçemiyor. Halbuki eskiden belirtilen “bütçe”, “uzmanlık”, “teknoloji” eksiklikleri pek yok, bu filmlerin ne kadar kaliteli çekimleri ve bilgisayar teknolojilerini kullandıkları görülüyor. Demek ki iş aslında filmlerin ve senaryoların içini doldurmada...

Bilim kurguyu Cem Yılmaz ve Mehmet Ali Erbil gibi komedyenlerin komedi şovu ve ucuz eğlence malzemesi olmaktan çıkaracak ciddi yazar, sinemacı ve projelere ihtiyacımız var."


Şunu itiraf ediyorum ki, şahsen kitap ve edebiyat türünde seçici olan benim ilgi alanıma pek girmiyor bilim kurgu, fantastik gibi kitap/edebiyat türleri. Ancak sinemaya gelince iş değişiyor. Çok sevdiğim sinemada tür mevhumu ortadan kalkıyor benim için. Sinema konusunda seçicilikten ziyade tam anlamıyla obur olan benim için, tür yerine oyuncu ve yönetmen gibi etkenler daha önemli ama bu konuda bile katı ya da bağnaz değilim. Sadece tarih anlamında yeni değil, eski de olsa "izlemediğim her film benim için yenidir" düsturunca yeni filmlere şans tanımaya çalışıyorum, hatta yeni ülke sinemaları, türler, oyuncular, yönetmenler, vs. keşfetmekten de zevk alıyorum... 

Bilim kurguya geri dönersek, ben Türkiye'de bilim kurgu sinemasının çekileceğine inanıyorum ve çekilmesini de istiyorum ama tabiî G.O.R.A gibi görsel olarak güzel ama komedinin arkasına saklanmış bilim kurgu değil tam anlamıyla saf bilim kurguların çekilmesini istiyorum. Şahsen, DKA'nın halktan gördüğü olumsuz tepkinin ve hatta alaycılığa varan tepkinin bu konuda niyetli ve istekli olan isimlerin önünü kestiğini, onları korkuttuğunu ve bu işten vazgeçirdiğini düşünüyorum... Bilim kurguda hem sinema anlamında hem de işin tekniği, efektleri anlamında bunu rahatlıkça yapacak isimlerin olduğunu biliyorum. Yeter ki cesaret edilsin, yeter ki harekete geçilsin ve artık bir Türk bilim kurgusu izleyelim istiyorum...


Ne dersiniz, Türkiye'de de artık tam anlamıyla bir bilim kurgu filmi yapılır mı? Yoksa hâlâ daha Hollywood'a bakıp onlarla mı avunuruz, Kemal Sunal misali cama ekmek banmaya devam mı ederiz? DKA'nın halktan aldığı tepki ve karşılaştığı durum, Türkiye'de (sinemada) türün meraklılarını korkuttu ve geri adım atmaya mı yöneltti? Ne dersiniz? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu konuda, yeni keşfettiğim Bilim Kurgu Manyağı, Üçüncü Adam, Hayali İcraat, Sci Fi Türkiye ile severek takip ettiğim Sinematik, Öteki Sinema, Ters Ninja, Sadibey, Sinemaloji, Estar Abi başta olmak üzere sinema ve/veya kültür konularında yazan site/blogların ve bilim kurguya veya sinemaya gönül vermiş herkesin cevabını/yorumlarını merak ediyorum.

Not: Aslında 2011 yılında tam anlamıyla güzel bir bilim kurgu filmi çekildi. Esasen kısa metraj film olan Türk bilim kurgu filmi Eski Dünyanın Orduları (2011) filmine bir sonraki yazımda değineceğim.

Not 2: Bu yazıyı yazarken "bilim kurgu" mu yoksa "bilimkurgu" mu konusu aklımı kurcaladı. Bitişik yazanlar da var ayrı yazanlar da. En son Türk Dil Kurumu (TDK) aklıma geldi. TDK Güncel Türkçe Sözlük'te ve Yazım Kılavuzunda kelime "bilim kurgu" şeklinde ayrı yazılıyor, bitişik olan "bilimkurgu" ifadesine rastlanmıyor. Büyük Türkçe Sözlük'te ise her iki hâli de veriliyor ancak kelimenin bitişik hâlinin 1974'te (kelimenin dilimize ilk girdiğinde) olduğunu ifade ediyor... Uzun lafın kısası, bu ifade günümüzde "bilim kurgu" şeklinde ayrı yazılıyor. Bu sebeple de yazıda ayrı olarak yazılmıştır.


16 yorum:

  1. Mrhaba Osman,
    Sinematikte DKA acaba turkish galactica unvanini daha mi cok hak ediyor diye yazmistim, yorumlardan adrese tiklayip :) yazini okudum. Araklanan sahneler nedeni ile dka turkish star wars olarak kalacaktir ama bizim baktigimiz veya turkiyede sinemayi inceledigimiz noktadan bakinca bazi noktalarin altini cizmemiz gerekli.

    Mesela Turk bilim kurgu filmlerinin sayisi daha fazla. Mesela Bay tekin fezada carpisanalr filmi gercek bir uzay filmidir dka da yaklasik 20 yil once cevrilmistir. Yakinda onu yazacagim mesela. Veya ucan daireler istanbulda(ki komedi filmidir aslinda) bu filmde eski bir filmdir. Suphesiz hollywoodun b film siyah beyaz bilim kurgularindan etkilenmis yapimlardir ama guzel denemelerdir. Daha baska orneklerde var o yuzden Bilim kurgu kulturumuz olmadigina katilmiyorum ama cok zayif oldugunu dusunyorum. Bilim kurgu cizgi romanalrinin cok okundugu bir ulkede (80lere kadar) bilim kurgu kulturu vardir ama bu kulturuun urunleri olmasi gerektiginden azdir kanimca.

    Bu guzel paylasimin sayesinde ben de Turk bilim kurgu filmlerini genel olarak ele alan bir yazi yazmaya karar verdim tesekkurler :)

    Utku Uluer

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Utku,

    Evet, bundan 20 sene öncesine kadar bir bilim kurgu kültürü, hevesi vardı. Bahsettiğin yapımların en genci en az 20 senelik.. Şu anda sadece DKA Oğlu ve G.O.R.A var, ki o alanlar da esasen komedi ve bilim kurgu arka planda ucuz eğlence malzemesi olarak yer alıyor.

    Bilim kurgu kültürü zayıf, evet. Eskiden sinemaya verilen önem, inanç şu anda pek yok maalesef...

    Benim demek istediğim, elin adamı Star Wars, Battlestar Galactica, Star Trek, Blade Runner ve bilumum filmlerle şov yaparken, bizim halen daha adam gibi bir bilim kurgumuzun olmayışı, "ahan da bu da bizim bilim kurgumuz diyemeyeşimiz."

    Senin bu konuda yazı yazmana sebep olduysam ne mutlu :). Kuşkusuz benim göremediğim noktalardan bakacak, benim fark edemediğim şeylere değineceksin... Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  3. Böyle bir konuyu tartışıyorsak, öncelikli olarak değinmemiz gereken 2 konu var bence: Birincisi bilimkurgu nedir, ikincisi Türk insanının genel sinema beğenisi ne yöndedir. Birincisinden başlarsak bence bilimkurgu (ve fantastik, kıyamet sonrası, felâket filmleri hatta korku gibi yakın türler) söylenemeyeni söyleyen, çok söylenmiş olanıysa farklı şekillerde söyleyen bir sanat dalı, hatta bir alt kültürdür. Bunu yaparken enstrüman olarak dünyada var olmayan hayali imgeler kullanılır. Bilimkurguda teknoloji ağır basarken fantastik kurguda büyü, simya gibi şeyler ön plandadır. Yani bilimkurgu, aslında söyleyecek şeyi olan bir türdür.

    İkinci konu olarak Türk insanının genel sinema izleyici profiline geldiğimizde, genellikle söyleyecek hiçbir şeyi olmayan, hiçbir şey anlatmayan, hatta bir konusu bile olmayıp skeçlerden oluşan yapımların en çok izlenen yapımlar olduğunu görüyoruz. Derdi bir şeyler anlatmak olan yazar ve yönetmenler, hatta yabancı festivallerde saygın ödüller alıp "milli gururumuz" olanlar bile maalesef pek izlenmiyor. Bu insanlar da bilimkurgudan ziyade ya dram, ya da polisiye türde film çekiyor. Yani halkın genel beğenisiyle bilimkurgu türü arasındaki makas bir hayli açık gibi görünüyor. Yabancı bilimkurgular izleniyor ama insanlar bu filmlere daha ziyade efekt görmeye gidiyor.

    Peki ümit var mı? Neden olmasın? İmkânlar gelişiyor. Bugün Türkiye'de hâlâ bir Star Wars çekilemez ama Gattaca, hatta belki bir Maymunlar Cehennemi bile çekilebilir. Bunun için mayanın bir yerden tutturulması lazım. Söz konusu maya, korku filmleri için tutmak üzere ama o filmleri de izletenler daha ziyade dini referanslar. Yine de, söz gelimi Anadolu'ya has bir efsane bilimkurguya uyarlanarak çekilirse insanların ilgisini çekebilir diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  4. kısa metraj ilk Türk bilim kurgusu Eski Dünyanın Orduları değildir, daha öncesinde bir kaç tane bilim kurgu kısa film vardır mesela bunlardan biri "hakimiyet" isimli film, yapım tarihi sanırım 2006 yada 2007idi ondan sonra 2010 da tamamlanan bir çok festivalde yarışan ve ödüller alan bilim kurgu kısası "Gelecekten Anılar" vardır. böyle reklamcı agzi ile ilk türk bilimkurgusu falan diye pazarlamak ucuz numaralar.

    YanıtlaSil
  5. Güzel bir tartışma. yani kelime manası ile; barika i hakikatın müsademe i efkardan doğması :) Ben baskan bilimkurgu serisi ile tanışmadan önce yalnız, astronomi ve geometri okumanın "okumak" olduğuna, edebiyatın yararsız bir çaba olduğuna inanırdım, ki bu noktada benim için edebiyat= bilim kurgudur. Eğer sinemeda Bk'dan bahsedecek isek, öncelikli olarak edebiyattan ve diğer sanat dallarından bahsetmek gerek. Bir Ray Bradbury ya da Boris Valejo sahibi olmaktan bahsetmiyorum. Fakat en azından "saygı duyulan" sanatçıların olması gerektiği gün gibi aşikar. Zira sinema, başta diğer sanat dalları ve kültür-felsefe unsurlarından beslenir. Elbette tür okurlarının adını saygıyla andığı BK yazarları var bizimde. Lakin bunun "sınırlı" bir kitleye hitap etmesi en büyük handikapımız. Edebiyat alanında yeteri düzeyde yol katedmedikçe BK alanında mütekamil bir film yapabileceğimizi düşünmüyorum. Prodüksiyon, görsel efektler düzgün bir BK için bence yeter koşul değil. Bunun en güzel örneği Solaris. çok çılgın efektleri olmayan ama BK sineması için mihenk taşı niteliğinde. Ama Solaris için, Edebiyatta esinleneceği kaynaklar olmalı. Blade runner'ı çekmek için, pkd gibi birine ihtiyacımız var :)

    Tabi bir de işin sosyal boyutu var. Yıllarca "na na na naaa naa" aryasının fonda çaldığı 12 eylül kolajlarını belgesel niyetine izlemiş bir toplumla karşı karşıyayız. Edebiyat dünyamız, abartısız ideolojik bölünmüşlük, yenici-eskici tartışmalarıyla yıllar boyunca kısır bir çemberin içine sıkıştı. Aydıncıklarımız yıllar boyu ağalığı yerden yere vurdu, ama Yıkılmayan Adam gibi kaç adet derdi olan ve önerisi duruşu olan film çektik. Hala ince memet üstünden giden edebiyat tartışması sürüp gidiyor. Kültürel koordinatlar da işin başka bir boyutu ama bence Bk konusunda, mütekamil bir sinemasal yapıt noktasında eksiklerimiz bunlar gibi görünüyor.

    Ha yanlış anlaşılmasın, Türk sinemasında fantastik ve Bk türünde bir eser yok demiyorum. Bilakis Yeşilçam üretiminin tamamı fantastik :)

    YanıtlaSil
  6. @Hayalî İcraat:

    Yorumunda yazdıklarına katıldığımı belirtirim... Bilim kurgu dediğimiz tür, aslında söyleyecek çok şeyi olan ama bunu klasik yollardan söylemeyip, bilim ve teknolojinin imkanlarıasıtasıyla hayalî bir ortam yaratarak (ve hayalî varlıkları da kullanarak) anlata türdür.

    Ülkemizde genel sinema anlayışı "filme kafa yormadan, filmi anlamaya kasmadan" sabun köpüğü misali filmler. Baktığımız zaman bu filmler ya dram türü oluyor ya da komedi, ki zaten belirttiğim gibi bu türler her kesim tarafından izleniyor. Halkın genel tercihi bu yönde olunca Recep İvedik türü filmler ya da "halkın gazını alma" türü olarak adlandırdığım Kurtlar Vadisi türü filmler gişede" rekor kırıyor. Aslına bakılırsa, bir isim veya filmin sinemada başarı kazanmasının sırrı TV'den geçiyor... Yolu TV'den geçmeyen veya halkın istediği türden film yapmayanlar hüsrana uğruyor. Nuri Bilge Celan, yurtdışında ayakta alkışlanırken ülkemizde kuru bir "gurur duyduk" lafından başka ilgi göremiyor. Ya da ne bileyim Cemal Şan'ın "Dilber'in Sekiz Günü" gibi filmler ancak komik rakamlarda izleyicilerle buluşuyor. İlginçtir bu filmler bir taraftan "övülürken" ve bunlarla "gurur duyulurken", aynı anda diğer taraftan da "sanat filmi" adı altında alay edilmekte, küçük görülmektedir.(Şahsen NBC'nin Uzak filmi, C.Şan'ın Dilber'in Sekiz Günü filmi favorimdir, hatta bu film izlediğim zaman, hayatımda bitmesini istemediğim nadir filmlerdendir, şiir tadında bir filmdir.)

    Türkiye sineması, dram ve komedi başta olmak üzere belli bir kalıpta yolunu çiziyor. Mesela fantastik yok, bilim kurgu yok. Korku türünde ise daha yeni yeni bir şeler yapılmaya çalışılıyor. Tamam, o da bir süre öncesine kadar alay konusuydu ama Hasan Karacadağ Dabbe serisi ve Semum ile bunun üstüne gidince, diğer taraftan da Alper Mestçi, Musallat serisi ve 3 harfliler ile bu işe el atınca "bu alanda bir şeyler oluyor galiba" diyerek alay konusu bir tarafa bırakılarak el atılmaya başlandı. Ha, ne kadar başarılı yapılıyor o ayrı ama en azından ilgi ve çaba mevcut. Diğer taraftan da, kısa süre öncesine kadar belli bir kitleye hitap eden korku sinemasının da izleyici profilinin ve sayısının artması bunda etkili oldu.. Korku deyince işkence veya kesip-biçme türüne de değinmeden olmaz. Ben şahsen Barda filminin bu konuda öncü olduğunu/olacağını düşünüyorum... Bir de şu var, korku yapmada dediğin gibi dini faktörler, dini kavramlar etkili oldu. Daha doğrusu İslami figürlerin, kavramların da korkutucu etkisi olduğu keşfedildi. Dinin olması da korkunun ilgi görmesinde ve gelişiminde etkili oldu...

    Bilim kurguda ise dediğin gibi efektler önemli ama efekti oluşturmanın zor olmadığını ve yapılabileceğini düşünüyorum çünkü ülkemizde bu işi iyi ve başarılı bir şekilde yapabilecek sayısız bilgisayar uzmanı, dahisi diyebileceğimiz insan olduğunu düşünüyorum. Bence efektten ziyade o ortamı, kostümünden mekanına oluşturmak önemli... Tabii her şeyden önce de bilim kurguya önem vermek gerek, buna inanmak gerek. Bilim kurgu için "gereksiz", "paraya yazık" ya da "biz yapamayız" anlayışını, bilim kurguyu küçümseme anlayışını kırmamız gerek. Bir de fantastik için genelde "bu ne böyle, çocuk muyuz biz" denir, buna benzer anlayış da bilim kurguda var maalesef...

    Anadolu türü bilim kurgu olur mu bilmiyorum ama zeminini Anadolu'ya oturtursa tutacağını düşünüyorum ben de...

    YanıtlaSil
  7. @vaincavalier:

    Dil konusu ile de uğraşmama rağmen yazdığın ilk cümleyi anlamadım. Araştırdım, "barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar" sözü "gerçeğin ışığı fikirlerin çarpışmasından çıkar" anlamına geliyormuş. :)

    Sorun zaten ülkede bilim kurgu kültürünün olmayışı, olanın da sınırlı bir kitleye hitap etmesi... Edebiyat-sinema ilişkisine gelince, bir noktaya kadar haklısın ama şahsen ben her ikisinin paralel gelişeceğini düşünüyorum. Tamam edebiyat sinemayı geliştirecektir ama sinemanın da edebiyata etki edeceğini düşünüyorum. Önemli olan bilim kurguya bakışın değişmesi ve bu alana el atılması...

    @Adsız:

    Bu yazıyı ve o cümleyi yazmadan önce internette araştırma yaptım. Ancak her ortamda, sitede, hatta Sabah Gazetesi internet sayfasında ve ATV Haber videolarında da ilk Türk bilim kurgusu diye Eski Dünyanın Orduları (EDO) geçiyor.

    Bahsettiğin filmlerden "hakimiyet"i az önce aradım ve izledim. Ünlü oyuncular olmasına rağmen nasıl oldu da duyulmadı? Diğer taraftan "Gelecekten Anılar" filmine Bilim Kurgu Manyağı sitesinde, alıntı yaptığım yazının yorum kısmında rastladım. Sitesine girdim, sitesinde o yaklaşık 7 dakikalık film dışında hiçbir bilgi, kayıt yok.

    Şunu belirteyim, benim EDO ekibiyle uzaktan yakından ilgim yok. Hatta o filme bile geçenlerde tesadüfen denk geldim. O da youtube'ta gezinirken fragmanını izledim, beğendim, ilgimi çekti. Nette de ilk Türk bilim kurgusu deyince "tamam" dedim ve izledim. Yani bu durumda "ucuz reklamcı ağzı" ile filmi pazarlamam imkansız. :) Ha, eğer birileri iyi ve güzel bir şey yapmışsa, onu da insanlara tavsiye ederim. Bu mantıktan hareketle, o zaman film, kitap, vs. yazısı yazmayalım, yazınca da reklama girer diye de övgü/beğeni ifadelerinden kaçınalım!

    YanıtlaSil
  8. emeğine sağlık , başarılar dilerim..

    YanıtlaSil
  9. Üçüncü Adam'dan...

    Merhabalar. Herkese iyi bayramlar.

    Bahsettiğin konuyu detaylı ele almak için öncelikle bizim sinemamızda -40'lardan 50'lerden bu yana- "niçin film yapılır?" bunu ele almak lazım.

    Sinemamız 90'lara kadar bir "halk sineması" olma özelliğini sürdürmüştür. Peki, nedir halk sineması? Bu konuyu usta yönetmenimiz rahmetli Halit Refiğ ile görüştüğümde, halkın isteğine göre film siparişi alan ve bu doğrultuda ilk adımını arz-talep üzerine atan yapımcıların hakimiyetinde bir sinema oluşumundan bahsettiğini hatırlıyorum. Bu da şu demek oluyor: toplamda 6-7 bölgeye ayrılmış sinema işletmelerinin sahipleri Hürrem Erman'ı arayıp, "bana Yılmaz Güney'in oynadığı bir macera filmi çek" diyerekten film sipariş edebiliyor. Burada Yılmaz Güney'in seçilmesinin sebebi, kendisinin çok sevilmesi ve oynadığı filmlerin iş yapması. Sinema sektörü tüm dünyada arz-talep üzerine işlese de, bu durum bizim sinemamızda çok daha acımasız. Halit Refiğ'in "5-6 tane iş yapan aşk filmi yapmadan, üzerine özenle çalıştığım kişisel bir film yapmama izin vermiyorlardı" dediğini dün gibi hatırlıyorum.

    Buradan yola çıkarsak, sinemamızdaki bilim-kurgu örneklerinin üretiliş sebebi, yabancı bilim-kurgu filmlerinin çok iş yapmasından kaynaklanmaktadır. Yani bizim ülke sinemamızın -90'lara kadar- bilim-kurgu sineması üretebilecek ne alt yapısı, ne de imkanı vardır. Örnek verilen Dünyayı Kurtaran Adam, Eski Dünyanın Orduları gibi filmler referansını öncesinde yapılmış yabancı kökenli filmlerden almaktadırlar. Kullanılan efektlerden ve sinema dilinden bu açıkça anlaşılmaktadır. Bir türden bahsedeceksek, -ki bu yalnızca bilim-kurgu için geçerli değil, tüm türler için geçerlidir- ilk olarak yapılan eserin özgünlüğünü, türe kattıklarını ve sinema dilini ele almalıyız diye düşünüyorum.

    Bu aşamada Dünyayı Kurtaran Adam'ın "bir bilim-kurgu filmi yapalım" diye değil de, "uzayda geçen canavarlı bir film yapalım da daha çok para kazanalım" diye yapıldığını ve bu tarz filmlerimizin birer bilim-kurgu örnekleri olarak adlandırılamayacak kadar zayıf filmler olduğunu hatırlamak gerekir. 90'lardan sonra ülkemizde ve yurt dışında bu filmlere ilgi duyulmasının sebebi "nitelikli kötü filmler" olmasıdır. Çünkü dünya sinemasında B Filmleri olarak adlandırılan bir tür vardır ve illa ki bu filmler bir türe ait edilecekse, bu tarzda yapılan filmlerimizin türü de budur. Hiçbir sinema türü basit kodlamalarla ele alınmamalıdır diye düşünüyorum. İçinde uzay gemisi olan ve bu çağın ötesinde geçtiğini iddia eden her film bilim-kurgu filmi değildir.

    90'lardan sonra teknolojinin gelişmesi ile bu tarz filmler teknik anlamda daha ileri seviyede çekilse de hali hazırda içi maalesef ki boş. İçinde daireleri olmayan lüks bir villa gibi arzı endam ediyorlar.

    Peki sinemamızın bu türde filmlere ihtiyacı var mı? Bu tarz filmler yapılmalı mı? diye soracak olursanız ikisine de cevabım evet. Çünkü ülke sinemalarını türler zenginleştirir. Türk Sineması'nın eli yüzü düzgün bir bilim-kurgu filmi olmasını gerçekten ümit ediyorum. Bizim topraklarımızda çok fazla hikaye var ve layığı ile çekilirse evrensel düzeyde işler ortaya çıkabilir.

    Son tahlilde şunu belirtmek istiyorum ki: Niteliksizi sahiplenmek ile film eleştirisi yapmak bambaşka şeylerdir. Bir filmin herhangi bir türe ait olup olmadığını incelemeden önce de, salt film olarak, sinema dili olarak, estetik olarak "sinema filmi" olabilecek unsurları barındırıp barındırmadığı tartışılmalıdır diye düşünüyorum.

    Saygılar.

    YanıtlaSil
  10. 1 haftası bayram tatili, 1 haftası da çeşitli sebeplerden dolayı 2 haftadır doğru-dürüst nete girip bir şey yazamadım, ancak cevap yazabiliyorum...

    @Là Porshe:

    Teşekkür ederim yorumun için...

    @Luzumsuz Adam:

    Öncelikle yorumun ve açıklaman için teşekkür ederim.

    Arz-talep meselesi sadece sinemada değil, paranın döndüğü her yerde, her sektörde geçerlidir. Bir malı üreten/satan kişi, doğal olarak halkın sevdiği şeyi satacaktır. Örneğin bakkallar halkın en çok tükettiği şeyi satarlar, ayda-yılda bir tek tük satılan şeyi dükkanda bulundurmazlar. Aynı şekilde sinemada da bu durum geçerlidir, yapımcılar hangi film/oyuncu tuttuysa onun üzerine yüklenmiştir. Örneğin belirttiğin Yılmaz Güney ya da ne bileyim, Ayşecik serisi. Zamanında bu film tuttuğu için ardından değişik isimlerle (üst başlığı Ayşecik tabii) tam 19 film çekilmişti. (Kaynak: Sinematik). Bunun gibi daha birçok film var..

    Bizim halkımız sinemada (günümüzde de dizilerde) filmden çok "kim oynamıştır"a dikkat ediyor. O yüzden filmden çok hep isim öne çıkmıştır, "falancanın filmi" diye adlandırılmıştır. Bu bir yandan avantajken bir yandan da dezavantaj tabii, çünkü her türün belli başlı oyuncuları var ve onların dışında biri olursa, hele hele farklı türün oyuncusunu farklı türde oynatınca pek tutulmuyor. Mesela bu konuda yönetmen Oğuz Gözen, kitabında, bir komedi filmi yaptığını ve başrolde Kazım Kartal'ı oynattığını çünkü Kazım Kartal'ı komedide denemek istediğini söylüyor. Tutmuyor tabii. Halbuki, kendisinin deyimiyle, başrolde Kemal Sunal, Şener Şen veya benzeri bir isim olsaydı mutlak ses getirirdi, tutardı.

    Günümüzde de bu acımasız sistem devam ediyor. Bir tarafta sanat filmleri varken bir tarafta popüler kültür (halk) filmleri var. Dünyanın ayakta alkışladığı Nuri Bilge Ceylan'ın (veya benzeri isimlerin) filmlerini birkaç bin kişi seyrederken (üstelik sanat filmi diye aşağılarken), Recep İvedik veya M. Ali Erbil filmlerini (rezaletlerini) milyonların izlemesini nasıl değerlendiririz? Kuşkusuz, dediğin gibi, benzer sistem tüm dünyada, Hollywood'da bile var (bizde daha acımasız) ama ortada da şöyle bir durum var: Adamlar yaptıkları en rezil filmleri bile dünyaya pazarlayabiliyorken, yani adamlar özelde içerisi genelde tüm dünya için yaparken, bizim sinemamız sadece yurtiçi için yapılıyor (daha yeni yeni dışarı açılıyor ki o da ancak sınırlı bir şekilde Avrupa'ya). Hollywood'un 5. sınıf filmleri ülkemizi işgal ederken bizim bir Hababam Sınıfı'nı veya benzeri bir filmi yurtdışına pazarlayamamamız acınacak bir durum.

    Her tür, her film mutlaka kendinden önceki yapımlardan etkilenmiş ve/veya kendinden sonrakileri de etkilemiştir. Örneğin, Hababam Sınıfı serisinden sonra tonla "sınıf"lı, "okul"lu komedi türünde filmler yapılmıştır. Buradan hareketle etkilenmenin olmasında bir tuhaflık bulunmamaktadır. Kaldı ki bugün dünyanın en iyi ilk 3 filmi arasında gösterilen Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) filminin babası da clint Eastwood'un Escape from Alcatraz (Alcatraz'dan Kaçış) filmidir... Diğer taraftan, DKA'nın bugün gördüğü ilginin esas sebebi de zaten fantastik ya da bilim kurgu olması değil "trash" film olması, o kategoride başa oynamasıdır.

    Türkiye'de bilim kurgunun çekilmesini hepimiz istiyoruz. Bir dönem fantastik sinemada, bugün de korku türünde olduğu gibi sırtını Anadolu'ya dayayan bir bilim kurgu olabilir mi? Pek tabii olabilir. Ancak bunu derken de G.O.R.A'daki gibi uzaylıya taş atan (bu olay gerçekte bizim ilçede yaşandı :)) ya da ona tecavüz eden bir zihniyeti kast etmiyoruz tabii.

    "İstendiği" takdirde iyi bir film ortaya çıkar. Eminim ki bu konuda iyi 1-2 örnek gelirse arkası gelecektir diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel düşünceleriniz ve yorumlarınız için çok teşekkür ederiyorum.Bu konu başlığını açan,buraya yorumda bulunan tüm arkadaşlar canı gönülden teşekkür ediyorum.Çok güzel olmuş.İnternette Türkiye'de neden Bilim Kurgu Yazarları yok.Neden Edebiyatımız,Kültürümüz bu durumda diye araştırırken burdaki yorumları okudum ve böyle bilinçli arkadaşların olması beni çok sevindirdi.

      Sil
  11. Öncelikle çok çok özür diliyorum, zira mail hesaplarımı pek sık kontrol etmediğimden mailini çok geç görmüşüm ve neredeyse konu kapandıktan sonra okuyorum yazıyı:))

    Konumuza gelirsek; zaten yeterince şey yazılmış olduğundan ben de başka bir taraftan bakayım istedim. Yukarıda bir soru sorulmuş bilimkurgu nedir diye. Bilimkurgu deyince aklımıza hemen uçan daireler, uzay araçları, dünya dışında gelişen olaylar, ışın kılıçları vs... geliyor. Oysa bilimkurgu yalnızca bu değil. Mesela The Man From Earth filminde bu saydıklarımın hiçbiri yoktur ama bir bilimkurgudur. Film, bir odada sohbet eden 5-6 akademisyeni anlatır sonuna kadar. Bilimkurgunun öz ihtiyacı olan mekanik ya da dijital bir done olarak yalnızca bir tabancayı gösterebiliyoruz film için. Bu yüzden Türk sineması yapımcıları bence bu işe ayıracak paramız yok bahanesine sığınmak yerine parasız da çekilebilen mükemmel bilimkurguları alıp izlemeliler.

    GORA gibi ya da Turist Ömer Uzay Yolunda gibi filmlerin çekilme amacı bilimkurgudan ziyade komedi idi. Özellikle TÖUY bilimkurgu kısmını kendine hiç dert etmeyen bu yüzden de izleyiciden bilimkurgu açısından eleştiri ya da övgü de talep etmeyen bir filmdi. Dünyayı Kurtaran Adam, bir nebze bilimkurgu amacıyla çekilse de onun da amacı aslında, Türk'ün kahramanlığı, erotizm ve aksiyon üzerine kuruluydu. Zaten bu yüzden işin bilimkurgu kısmını dinsel motiflerle süslemeyi seçti.

    Son olarak gelişme durumundaki ülkelerin hepsinde bizimkinde olduğu gibi bilimkurgu gelişmiyor. Bu türün en yetkin örnekleri çoğunlukla gelişmiş ülkelerden geliyor. Sebeplerinden biri de bizimki gibi ülkelerin toplumlarının gelecekten ziyade bugünü ya da geçmişleriyle ilgilenmeleri. 70'li yıllarda tüpü bile kuyruğa girerek alacak duruma düşen bu halkın Malkoçoğlu, Kara Murat gibi geçmişten kahramanlara sarılması da bu yüzden değil miydi zaten?

    Bilimkurgunun gelişmesi için gerek şartlardan biri de çizgiroman okurluğunun gelişmesi. Bu da ülkemizde sürekli sıfır çizgisine doğru gerileyen bir tutum. Bunu da sebepler arasına almak lazım.

    Son olarak TDK, eşcinsel, önyargı gibi kelimeleri de ayrı yazma eğiliminde olduğu için bilimkurgu'yu ayrı yazması bizi bağlamamalı diye düşünüyorum:)) Zaman zaman kendi koydukları kurala kendileri ters düşebiliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle güzel bir tesbit.Ne kadar emek o kadar köfte gibi.Ülkemizde,sağlam bir edebiyat; sağlam bir kurgu,sağlam bir senaryodan bahsetmek mümkün değil.Amerika'da Stephen King Dünyaca ünlü bir ekol oldu ve çığır açtı.Sinema ve dizilerin İlham kaynağı.Bu açıdan bakıldığında bir edebiyat kültürü oluşturmak için,bilgisayar efektleri çok yüksek maddi yatırımlar gerekmediği gibi,İnsanların yaratıcılığının desteklendi ve eğitime önem verilen bir ortam oluşturulması gerektiği kanaatindeyim...

      Sil
  12. @Estar Abi:

    Konunun kapanması ve yorum için geç kalma durumu diye bir şey söz konusu değil. Olaya geç dahil oldun diye sana, Mahmut Hoca'nın favori cezası olan, tek ayak cezası verecek değiliz. :) Şaka bir tarafa yorumun için teşekkürler...

    Dediğin gibi bilim kurgu denince akla belli başlı figürler, ortamlar, vs. geliyor ve bilim kurgunun belli bir şekli-şemali yok. Belli kalıpların dışına çıkarak da bilim kurgu yapılabilir.

    TÖUY, vb. filmlerin ana amacı zaten bilim kurgu değildi, ki benzer az sayıdaki filmin derdi o değil. Burada bilim kurgu sadece arka fonda ye alıyor. Ana amaç komedi...

    Bilim kurgu aslında gelişmesi ve önem verilmesi gerekn bir alan çünkü bazı konularda gerçekten ilham veren bir alan. Mesela cep telefonu dün bilim kurgu filmlerinde yer alan bir nesne iken ve "hadi canım" denirken, bugün hepimizin cebinde telefon var...

    Gelişmiş ülkelerin bilim kurguya yönelmesinin sebebi veya daha fazla önem vermesinin sebebi, bazı konuları aşmış olmaları ve nispeten -geri kalmış veya gelişen ülkelere göre- daha rahat olmaları... Öte yandan Türkiye gibi dünyanın gerisindeki ülkeler henüz geçmişten kurtulamadı. Hep şöyle denir, "biz geçmişte büyük millettik..." İyi de sen geçmişte yaptın, ataların yaptı tamam ama "sen ne yaptın, ne yapıyorsun?" Biz halen dünden, geçmişten kurtulamadık...

    Peki, tarih dedik, Türk sineması tarih babında bir sinema ortaya koyabildi mi? Naayır.. Elde var sadece Tarkan, Malkoçoğlu, Kara Murat ve Battal Gazi. Ek olarak da Kurtuluş ve Cumhuriyet bfilmleri. Başka? Yok.. Bir de şu denir; "abi Amerika dediğin daha dün kuruldu, topu topu 200 yıllık geçmişi var." İyi de abi, adamlar o 200 yıllık geçmişten 2000 tane film yaptı ve halen daha yapıyor. Adamların geçmişinde Kızılderililer ve Vietnam var adam gibi. Ama sadece Vietnam'ı ele alan bir ton film var. Yetmiyor, adamlar çizgi romanlar, fantastik karakterlerle kahraman yaratıyor.. Peki biz ne yapıyoruz? Yaptık mı adam gibi tarihi film, yaptık mı Yunus Emre-Mevlana-vs. adamların filmlerini? Utanç içinde başımızı öne eğiyoruz...

    Neyse... TDK'ya gelirsek.. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra TDK bozuldu. Şimdi salla başını al maaşını havasında, adam gibi bir çalışması yok. Ülkede (hatta bizzat devlet eliyle) İngilizce ve diğer taraftan da Arapça hakimiyeti varken, okullarda İngilizce eğitim verilirken, halk arasında da görünürde Türkçe olan ama aslında ne idüğü belirsiz bir dil varken "TDK ne yapıyor?" diye sorabilir, eleştirebiliriz. (Şu anki başkan Haluk Akalın, öncekilere nispeten bir şeyler yapmaya çalışıyor ama o da çok cılız.) Ancak dil konusunda referans olarak kabul ettiğimiz TDK'ya ve ("^" işaretinin kaldırılması gibi ucubeliklere imza atmasına rağmen) koyduğu kurallara uymak zorundayız. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklısınız.Önceleri Arap ve Fars akımının etkisindeyken.Şimdi de Batı etkisinde savrularak,hala kimlik ve kültür arayışı içerisinde olan bir topluluğuz maalesef.Alfabemiz Latin alfabesi kendi alfabemiz yok,Medeni Hukukumuz,Ceza hukukumuz neredeyse her şeyimiz Batı'dan İthal.Üretmek yok,hazır olan dayatılanı almak var.Öncelikle Üretmek zihniyetini benimseyim kendi neslimizede bunu aşılamamız gerekiyor diye düşünüyorum.TDK konusunda çok güzel bir tespit yapmışsınız.Türkçe'nin vahim durumunu belirtmişsiniz.İngilizce karşısında nasıl aciz düşürüldüğünü.Oysa güzelim Türkçemiz Matematik gibi bir dil.Potansiyel var fakat değerlendirme ve geliştirme yok maalesef

      Sil
  13. Bakıyorum, en son 4 Temmuz 2012'de içerik girmişim bu bloga. Çeşitli sebeplerden dolayı yazmayı bırakmıştım ama görüyorum ki, buna rağmen blog halen daha ilgi görüyor, halen daha yorumlar yapılıyor... Teşekkürler Metin Bey, ilginiz ve değerli yorumlarınız için...

    YanıtlaSil

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...