31 Ocak 2010 Pazar

Tokyo Sonata (2008)

Tôkyô sonata (Tokyo Sonata/Tokyo Sonatı, 2008) filmini bir süre önce sanatlog.com sitesinde okuduğum bir yazı üzerine izlemeye karar verdim. Filmde, yönetmen Kiyoshi Kurosawa orta hâlli bir Japon ailesi olan Sasakilerin yaşadıklarını yansıtıyor. Hem toplu olarak ailenin durumunu hem de ailenin her bir ferdinin durumunu, yaşadıklarını ve duygularını yansıtıyor. Sanatlog.com sitesindeki yazıda Kurosawa’nın aslında korku-gerilim filmleri çektiği, bu filmin ise yönetmenin filmografisinde farklı yerde durduğu belirtiliyor. Yönetmenin, daha önce hiçbir filmini izlemediğim için bu konuda bir şey diyemeyeceğim.

Filmin Konusu

Filmin konusunu, doğrudan, Uzakdoğu sinema ve altyazı portalı sarangni.info’dan alıyorum: “Tokyo Sonatı görünüşte kusursuzca sıradan bir Japon ailesinin portresidir. Baba anlam verilemeyecek bir şekilde işini kaybetmiştir ve gerçeği ailesinden saklamaktadır; en büyük oğul üniversitede okumaktadır ve eve pek az uğramaktadır; küçük oğul ebeveynlerinin haberi olmaksızın piyano dersleri almaktadır ve zihninin derinliklerinde rolünün aileyi bir arada tutmak olduğunu bilen anne, rolünü yerine getirmek için gerekli olan iradeyi bulamamaktadır. Dışarıdan bakıldığında her şey normal ve sağlıklıdır fakat ailenin içinde bir şekilde tek, öngörülemez bir uçurum açılmıştır ve bu uçurum sessizce ve hızlıca genişleyecek ve aileyi parçalayacaktır.”

Yönetmen Kiyoshi Kurosawa, filmde, Sasaki ailesi üzerinden orta sınıfı masaya yatırarak gelişen Japon ekonomisine paralel bir biçimde işsiz kalan ve zor günler yaşayan Japon halkını anlatıyor. Gelişime zıt olacak bir biçimde çöken büyük Japon hayalini ve bunun yerini aldığı Amerikan hayalini, Japonya’nın başarılı olması için Amerika’nın başarılı olması gerektiği düşüncesini de inceden eleştiriyor.

Filmin Karakterleri

Filmin konusunu kısaca belirttikten sonra, ailenin 4 üyesini de ayrı ayrı incelemekte yarar görüyorum. Filmin esas kişisi olan Sasaki ailesinin babası ve reisi Ryuhei Sasaki (Teruyuki Kagawa) orta düzeyli bir şirketin müdürüdür. Baba Sasaki’nin çalıştığı şirketin ne iş yaptığı, neden işten çıkartmaya gittiği ve hatta neden işten çıkartmada tercihini müdür Ryuhei’den yana kullandığı konusunda bir bilgi edinemiyoruz, zira bu durum hemen filmin başında meydana geliyor ve filmin geri kalan kısmında (neredeyse tamamında) buna değinilmiyor. Konu ile ilgili olarak, sadece, şirketin Çin’de yatırım yaptığını ve Çin’deki ucuz işgücünün şirketin personel çıkartmaya gitmesine yol açtığını öğrenebiliyoruz filmin en başındaki çok çok kısa bir diyalogda. Baba Ryuhei Sasaki, işten atıldığını, diğer bir deyişle işsiz kaldığını ailesine söylemiyor, zira ataerkil bir toplumun prototipi olan ailede sert ve otoriter bir baba olan Ryuhei hem utanıyor hem de otoritesinin sarsılacağını düşünüyor. Ailesine işsiz kaldığını söyle(ye)meyen Ryuhei, hiçbir şey olmamış gibi her sabah hazırlanıyor, takım elbisesini giyiyor ve işe gider gibi çıkıyor evden. Aslında Ryuhei’nin ailesinden sakladığı sırrın bir sebebi de Ryuhei’nin iş ve yöneticilik deneyimine, özellikle de müdürlük tecrübesine dayanarak kısa zamanda yeni bir iş bulabileceği düşüncesidir. Bu süreçte yeni iş arayışlarına girer Ryuhei. İlk başlardaki umudu giderek kaybolur çünkü ne o istediği gibi bir iş bulabilir ne de onun başvurduğu yerler de onu alırlar. Başvurduğu iş bulma şirketi (bizdeki İŞKUR’un benzeri) ona düşük seviyede düşük maaşlı işler önerir çünkü ellerindeki ilanlar o yöndedir ama Ryuhei beğenmez çünkü onun gözü yöneticiliktedir, müdürlüktedir. Ama iş aramanın acımasız ve soğuk yüzüyle karşılaşması uzun sürmez. Gerek iş bulma şirketinde gerekse de başvurduğu yerlerde, 45 olan yaşının çok yüksek olduğu söylenir. İş arama sürecine bakıldığında Ryuhei’nin yıllardır iş aramadığı, hatta kafasını şirketten dışarı çıkartmadığı sonucu da çıkabilir. İş arama sürecinde başvurduğu bir şirkette yapılan mülakatta karşılaştığı bir tutum ise içler acısıdır: Mülakatı yapan kişiye deneyimlerini ve müdürlük yaptığını, bu vesileyle yöneticilik vasfının da olduğunu söyleyen Ryuhei’ye, mülakatı yapan kişi önce yaşının çok olduğunu söyler, ardından ise ondan bir yeteneğini göstermesini ister. Bunu anlamayan Ryuhei, yetenekten kastın karaoke yapmak gibi bir şey mi diye sorar. Tabii bu mülakatı yapan adamın ve odadaki sekreter kadının gülüşmelerine neden olur. Ardından da adam alaycı bir şekilde Ryuhei’den karaoke yapmasını ister, hatta zorlar da. Karşısındakilerin alaycı ve küçümseyici hareketleri ve kahkahaları karşısında Ryuhei çaresizce karaoke yapar.

İşten çıkarılan Ryuhei yalnız değildir. Onun gibi onlarca, yüzlerce insan vardır. Ryuhei, yoksullar için dağıtılan yemek kuyruğunda, 3 aydır işsiz olan eski bir arkadaşıyla karşılaşır. Ryuhei gibi o da ailesinden saklamıştır durumunu ve her gün işe gider gibi evden çıkmakta, akşam ise işten döner gibi eve dönmektedir. İkisi de her gün dışarıda aylak aylak dolaşır ve yemek kuyruğuna takılır. Ryuhei, arkadaşının ricası üzerine akşam yemeği için misafir olur. Amaç, bir işte çalışıyormuş gibi davranarak arkadaşının ailesini (eşi ve kızını) kandırmak ve şüphelenmelerini önlemektir. Rollerini iyi oynasalar da adamın küçük kızı her şeyin farkındadır. Sanatlog’un dediği gibi, “Aslında filmdeki her şeyin farkında olan karakterler çocuklardır. Bu yüzden ne kadar sert olursa olsun eleştirilerini çekinmeden dile getirirler. Ryuhei’nin küçük oğlu Kenji de aynı şekilde her şeyin bilincindedir. Bu filmde çocuklar yetişkinlerin oynadıkları üç maymun eylemlerini yapmazlar. Ya da babasının otoritesini kaybetme korkusunu, babasından şiddet göreceğini bile bile babasına söyler.” İlerleyen dakikalarda Ryuhei’nin arkadaşının, kendisini ve karısını zehirlediğini ve öldüklerini öğreniyoruz. Bu durum Ryuhei’yi tedirgin eder, zira aynı şeyin kendi başına da gelmesinden korkar. Dışarıda bunları yaşayan Ryuhei, evde de giderek daha sert bir hâle bürünmektedir. Eşine kızar, çocuklarını azarlar, feci şekilde döver, şiddet uygular, hatta bir sahnede küçük oğlu Kenji’yi merdivenlerden aşağıya düşerek hastanelik olmasına neden olur. Giderek ailesi ile arasındaki uçurum açılır. İlerleyen sahnelerde Ryuhei’nin bir alışveriş merkezinde temizlikçi olarak işe alındığını görüyoruz, buna mecbur kalmıştır çünkü. Bir taraftan işsiz kalması ve ardından böyle bir iş bulmanın getirdiği utanç ve aileye söyleyememe de Ryuhei’nin tutumunu etkiler.

Anne Megumi Sasaki (Kyôko Koizumi), ailenin içinde bulunduğu durumdan rahatsızdır, her ailede olduğu gibi tampon görevini görür. Ailenin her ferdiyle iletişimi olan tek ferdidir. Onun bu durumu, ailenin içinde bulunduğu sıkıntıları çözmeye yetmez, zira ne onun bunu yapabilecek gücü vardır ne de iradesi. “Anne her zaman ailenin duygusal merkezi olarak görev alır, ancak kimliksiz bir şekilde evin içinde dolanıp durur. Bir ehliyet aldığı zaman büyük oğlu Takashi ‘onu hiç kullanmayacaksın bile’ der, anne ise ‘sadece kimlik niyetine aldım’ diyerek içerisinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışmasını vurgular. Onun uzamsal olarak evin içindeki konumu bizi de psikolojik olarak bir kapatılmışlığa, klostrofobik bir yalıtılmışlığa iter. Anne, filmin ilk sahnesinde fırtına yüzünden açılan kapıyı kapatır, ancak biraz bekledikten sonra kapıyı açar. Onun ev içinde dış yaşamdan soyutlanışını temsilen birçok defa görürüz. Örneğin bir hırsız tarafından kaçırıldığında bindiği arabanın üstünü açar, kapalı kalmasının intikamını bu şekilde alır. Annenin ruh halini yansıtan başka bir sahnede Megumi’yi yemek yaparken pencere parmaklıklarının ardından izleriz. Seyirci olarak adeta dışarıda bırakılarak bizden anne hakkında karar verirken daha yumuşak davranmamız istenir.” (Sanatlog)

Ailenin oğullarına gelince, büyük oğlan Taka Sasaki (Yû Koyanagi) üniversitede öğrenim görmekte ve eve pek gelmemektedir. Evi adeta otel gibi kullanıyor desek yeridir. Sabah eve gelir, yatar, yemeğini yer gider. İlerleyen zamanlarda Amerikan ordusunda görev almak istediğini söyler ve hatta katılır da, çünkü Amerika işgal ettiği yerlerde tutunmak için ek uluslararası barış (!) gücü talep eder ve tabii ki Japonya da buna kayıtsız kalamaz. Bu esnada, konuyla ilgili yapılan bir TV haberi manidardır. Haberde, konu ile ilgili yapılan yayından sonra, konuyla ilgili olarak halkın görüşlerini aktaran yayın konur. Burada kimisi desteklemekte, kimi ise karşı çıkmaktadır ancak bir gencin söyledikleri ise düşündürücüdür ve dünyanın en büyük ve gelişmiş ülkelerinden olan Japonya’nın ve Japon halkının, özellikle gençliğinin, ABD’nin yayılmacı ve emperyalist tutumuna bakışını özetlemektedir: “Amerika ile çok fazla ticaretimiz var. Bu yüzden Amerika’nın bir problemi varsa bu Japonya’yı direkt etkiler.” Ailenin küçük oğlu Kenji Sasaki (Inawaki Kai) ise liseye gitmekte ve ailesinden habersiz olarak piyano öğrenmeye başlar. Aslına bakılırsa Kenji ailenin en dobra, en dik başlı ve istediğinin peşinden giden üyesidir. Okulda kendisini haksız yere azarlayan öğretmenine, onunla ters düşmek pahasına da olsa karşılık vermekte ve tüm sınıfın önünde onun porno yayınları okuduğunu açıklamakta; aileden gizli piyano dersleri almakta, hatta ailesinin okuldaki yemek parasını buna ayırmakta; babasının tüm karşı çıkışlarına rağmen piyano dersleri almaktadır ve hatta bunun yüzünden dayak bile yer babasından. Piyano hocası onun bir deha olduğunu keşfeder ve daha ileri bir eğitim almasını ister, ailesi bunu bir şekilde öğrendiğinde baba Ryuhei tekrar karşı çıkmaktadır ve bunun nedeni olarak da tükürdüğünü yalamamak ve otoritesini kaybetmemek olarak açıklar. Bu durum da babanın ve ailenin geldiği durumu ve ailenin parçalanmışlığını gözler önüne serer.

Sasaki ailesinin yanında kaybeden insanları da görürüz filmde. Kenji’nin piyano hocası Bayan Kaneko (Haruka Igawa) kocasından boşanmıştır, Kenji’nin bir arkadaşı evinden kaçar ama sonunda ailesine yakalanır, Sasakilerin evine giren hırsız birçok işte başarısız olmuş ve sonunda hırsız olmuştur ama bunu bile beceremez. Hırsızımız yüzünü gördüğü için anne Megumi Sasaki’yi kaçırır. Anne ise kaçırılma olayına pek karşı çıkmaz, hatta daha sonra sanki zafer kazanmış gibi davranır, zira o içinde bulunduğu ve yönetmen tarafından hapishane gibi tasvir edilen 4 duvar arasından çıkmıştır, hatta bu yüzden hırsızla bindikleri arabanın da üstünü açar, ayrıca samimiyetinden ötürü duygusal bir yakınlık besler.

Filmin sonlarına doğru geldiğimizde aile içi bölünme had safhaya ulaşır ve ortada aile kalmaz. Kenji birlikte kaçtığı arkadaşı ailesine yakalanınca kendisi devam etmek ister. Gizlice bir otobüse binerken yakalanır ve polise teslim edilir. Anne, hırsızla birlikte deniz kenarındaki bir kulübeye gelir ve geceyi orada geçirir. Baba ise çalıştığı AVM’de para dolu zarf bulur. Bunun getirdiği kurtuluş, utanç, suçluluk, vb. duygularla kaçarak uzaklaşır AVM’den. Ardından ise kendisine bir kamyon çarpar ve kaldırıma yığılır kalır.

Bütün yaşanan olumsuzluklar ertesi sabah sanki sihirli bir el değmişçesine düzelir. Ailenin, büyük oğul hariç, bütün fertleri çökmüş bir hâlde eve gelirler. Film boyunca ailenin bir arada olduğu tek yer olan yemek masasında toplanırlar ve sanki tüm olumsuzlukların sonu gelmiştir. Hırsızın, gece kulübeyi terk etmesiyle anne, nezarethaneden polislerin sabah salmasıyla Kenji ve tüm gece kaldırımda ölü gibi yatan baba da kendine gelerek evinin yolunu tutar, parayı da kayıp eşyaların konulduğu bir yere bırakır. Aile artık bireysel olarak yaşadıkları ve olabilecekleri en dip noktaya gelmiş ve sabah ise bu noktadan çıkarak kendilerine gelmişlerdir. Artık huzurun hâkim olduğu evde baba işinde mutludur, Kenji’nin de piyano eğitimi almasına izin çıkmıştır. Filmin sonunda Kenji’nin piyano sınavında çaldığı müzik her şeye karşı bir meydan okuyuştur adeta. Piyanoda çalınan müzik, hocaların ve dinleyicilerin hayranlık dolu bakışları ve ardından anne ile babanın Kenji’den gurur duyarak onun elini tutmaları ise gerçekten mutlu son kabilindendir.

Filmin bazı sahneleri bana Atıf Yılmaz’ın 1982 yapımlı ve İlyas Salman’ın oynadığı Dolap Beygiri filmini anımsattı. Ryuhei gibi İlyas Salman (Ali) da kravatlı işsizlerdendir. Devlet dairesinde çalışırken, ortama uymadığı (!) gerekçesiyle kovulur. İktisat mezunu Ali kendi işini yapmak ister, çalmadığı kapı, başvurmadığı yer kalmaz. O da Ryuhei’nin AVM’de temizlikçi olarak çalışması gibi hıyarcı olarak çalışmak, hıyar satmak zorunda kalır. Ryuhei’nin aksine eşine iş bulduğunu söyler ama yaptığı işi söylemez ve muhasebecilik işi olduğunu söyler. Bir diğer anımsatma da anne Megumi ile baba Ryuhei’nin karşılaşması ile Ali ile Ayşe’nin (Yaprak Özdemiroğlu) karşılaşmasıdır. Ayşe Ali’yi hıyar satarken görmüştür, zabıtaların izinsiz satış yapan Ali’nin arabasına ve hıyarlarına zarar vermesi ile Ali’nin yanına koşar. Tokyo Sonata’da ise anne babayı iki defa görmüştür benzer şekilde. İlkinde Megumi, Ryuhei’yi dışarıda yoksullar için olan yemek kuyruğundayken görmüştür. İkinci görüşü ise AVM’de olmuştur. Hırsızla giderlerken tuvalete gitmek isteyen ve bu yüzden AVM’ye giren Megumi, Ryuhei’yi görür hem de temizlikçi kıyafetiyle. Megumi takmaz ve ardından arabaya geri döner, Ryuhei ise zaten o anda bulduğu paradan dolayı kaçmak için AVM’den çıkmaya hazırlanmaktadır.

Yönetmen Kiyoshi Kurosawa, filmde toplumsal bir eleştiriyi kendi toplumu, Japon toplumu, üzerinden gerçekleştirmektedir. Bu durum sadece kendi toplumu değil, gelişen (!) ve değişen (!) dünyada her toplumda görülmektedir. Tabii ülkemiz Türkiye’de de. Tiyatrocu Yalçın Menteş, sitemizde de yer alan “Eros Pansyon ve İzlenimlerim/Notlarım” başlıklı yazıda da belirtildiği gibi Eros Pansiyon isimli oyunda benzer bir durumu vurguluyor ülkemiz ve halkımız için. Konuyla ilgili olarak Menteş’in oyunda sarf ettiği sözlerler noktayı koyalım yazıya: “Aileler her ne kadar bir arada olsa da baba bir odada Kurtlar Vadisi, anne de diğer odada Aşk-ı Memnu ya da Yaprak Dökümü izliyor. Çocuk da odasında bilgisayar oynuyor veya internete giriyor. Bütün gibi görünse de aileler artık parçalandı, kimsenin birbirinden haberi yok.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...